XVI. Benedict Yeni Bir Avrupa Tasarlıyor
[27 Nisan 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Yeni Papa dünyayı "İslam'a karşı Batı" perspektifi içinde görmüyor. Aksine, "sekülarizasyona karşı dinler" perspektifi içinde görüyor. Şu sözleri dikkat çekici: ""Eğer bir kültürler çatışması olacaksa, bu büyük dinler arasında çatışma olamayacak -- çünkü bunlar birbirleri ile birarada yaşamayı bilmişlerdir. Eğer bir çatışma olacaksa, bu, insanın Tanrı'dan radikal biçimde bağımsızlaştırılması ile büyük tarihsel dinler arasında yaşanacak."
Papa II. Jean Paul, "dünya üzerinde çıplak gözle en fazla insan tarafından görülmüş kişi"ydi. 26 yıl süren Papalığı boyunca 120'nin üzerinde ülkeyi gezmiş, yüzmilyonların zihnine ve kalbine etki etmişti. Komünist diktatörlüklerin yıkılmasına ön-ayak olmuş, fakirlerin ve ezilmişlerin haklarını savunmuş, farklı dinleri, özellikle de Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam'ı birbirine yaklaştırmıştı.
Ama aramızdan ayrıldı. Yerine ise 1981'den beridir Vatikan'ın "İnanç Doktrini Kongregasyonu"nun başkanlığını, yani Katolik Kilisesi'nin teorisyenliği yürüten Alman Kardinal Joseph Alois Ratzinger seçildi.
Kendisine XVI. Benedict ismini seçen Ratzinger'in Papalık koltuğuna oturması çokları için sürpriz olmadı. Aksine, Alman ilahiyatçının Katolik Kilisesi'nin başına geçmesi, uzun zamandır bekleniyordu. Taraftarları uzun zamandır bunu gözlüyordu. İnternette "Ratzinger Fan Club" (www.ratzingerfanclub.com) bile kurmuşlardı. Bekledikleri, oldu.
Peki ama yeni Papa nasıl birisi? Nasıl bir dünya tasarlıyor? Bir milyardan fazla mensubu bulunan dünyanın en büyük dini cemaatinin yeni lideri, 21. yüzyıla nasıl bakıyor?
Entelektüel Papa
Joseph Ratzinger, 1927'de Almanya'da polis bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Nazizm'e tepki duyuyordu ve genç Joseph de, bir ara zorla "Hitler Gençliği" örgütüne sokulsa da, hep Nazizm'den nefret etti. Amacı ise hep Katolik bir din adamı olmaktı. Henüz 15 yaşındayken kuzeni Erika Kopp'a "ben bir piskopos olacağım" demişti. O zaman Kopp, ona takılmıştı; "öyle mi, Papa olmayı neden seçmiyorsun peki?"
Kuzen Erika'nın esprisi, 60 yıl sonra gerçekleşti. Ratzinger ise bu uzun yılların çoğunu okuyarak ve yazarak geçirdi. Bu da onu birinci sınıf bir entelektüel, derin bir düşünür kıldı.
Öyle ki XVI. Benedict, son 15 yüzyıldaki en birikimli Papa olarak tanımlanıyor. Gerek teoloji gerekse Batı düşünce tarihi konusunda büyük bir uzman. Anadili Almanca'nın yanında İspanyolca, İtalyanca, İngilizce, Latince ve Fransızca konuşuyor. Amerikan muhafazakarlığının önde gelen düşünürlerinden biri sayılan, bir önceki Papa'nın biyografisini kaleme almış olan Katolik teolog George Weigel, Papa'yı şöyle tarif ediyor:
"Yeni Papa'yla tam 17 yıldır diyalog içindeyim. Bir soruyu cevaplarken, duran, düşünen ve sonra da kusursuz bir paragrafla cevap veren tanıdığım iki kişiden biri. Hem de bunu öğrenmiş olduğu dördüncü lisanda yapabiliyor."
Doktriner Katılık
Entelektüelizm iyidir ama klasik bir sorunu vardır: Yaşamdan ve onun deneyimlerinden kopuk kalma. Bu sorunun Ratzinger'i de etkilediği görülebiliyor. Geleneksel doktrinlere bağlılık konusunda son derece ısrarlı davranırken, bu bağlılığın sonuçlarına o kadar aldırmayan bir tavır takınması, muhtemelen bunun sonucu.
Ratzinger'in 2000 yılında yayınlanan ve Katolik Kilisesi'ni "tek kurtuluş kapısı" olarak gösteren "Dominus Iesus" adlı metni, tam da bunun göstergesi. 1965'teki ünlü İkinci Vatikan Konsülü'nden itibaren yürütülen "dinler arası diyalog" çalışmalarına da soğuk bir yaklaşım sergileyen "Dominus Iesus" hakkında, Almanya'daki İbrahimi Forum'un başkanı olan Katolik teolog John T. Pawlikowski şu yorumu yapıyor:
"Dominus Iesus'un sadece soyut teolojik düzeyde çalışan bir insan tarafından kaleme alındığı hemen belli oluyor. Dinler arası diyaloğun güzelliği ise, katılımcıların birbirlerindeki kişisel maneviyatı keşfetmeleri ve paylaşmalarında ortaya çıkar. Birbirlerinin manastırlarında aylarca kalan Katolik ve Budist rahiplerin, Dominus Iesus'taki lisan ile konuşmaları mümkün değildir. Çünkü, yeni ve sahici ruh arkadaşları keşfetmiş durumdadırlar. Her ne kadar bunu açıklamak için gerekli teolojik dili henüz geliştirememiş olsalar bile..."
Papalık görevine gelmesi ise, Kardinal Ratzinger için bir tür "yaşamla tanışma" serüveninin başlangıcı olabilir. Doktrinerlikten gelen katılığı, ilkelilik olarak sürdürüp, hayatın gerekleri karşısında yumuşatabilir. Bunu sağlamak için de, diğer inançların yeni Papa ile olabildiğince açık bir diyalog geliştirmeleri gerekiyor.
Papa ve İslam
Kuşkusuz "Papa ve diğer inançlar" dendiğinde ilk akla gelenlerden biri, İslam.
Yeni Papa'nın İslam'a nasıl yaklaştığı sorusu, seçildiği günden itibaren tartışılıyor. 24 Nisan günü resmen Papalık makamına oturduğu törende "aynı Tanrı'ya inanan insanlar" olarak Yahudier'i sayarken Müslümanlar'dan söz etmeyişi, kuşkusuz dikkat çekiciydi. Bu tavrıyla XVI. Benedict'in "Yahudi-Hıristiyan geleneği" kavramına bir de İslam'ı eklemediği, İslam'ı ayrı bir dini geleneğin parçası olarak gördüğü varsayılabilir.
Ancak bunu, İslam'a karşı bir tavır olarak algılamak da yanlış olur. Birinci sınıf bir teolog olan Papa'nın, İslam'ın Hz. İsa ve Hz. Meryem konusunda, Hıristiyanlığa Yahudilik'ten çok daha yakın olduğunu bilmemesi mümkün değil. (Yahudilik Hz. İsa ve Hz. Meryem'e en iyi ihtimalle tarafsız yaklaşırken, hatta Yahudi geleneğinde ciddi bir "İsa düşmanlığı" varken, Kur'an'da her ikisine de büyük saygı ifade ediliyor.)
Nitekim Papa, "Müslümanları unuttu" yorumlarının hemen ardından bir grup Müslüman ile yaptığı görüşmede, "Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki diyaloğun, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde artmasını takdir ettiğimi belirtmek istiyorum" diyerek sıcak mesajlar verdi. Dolayısıyla yeni Papa'nın İslam'a bir önceki Papa kadar sıcak yaklaşmasa da, saygılı ve diyaloğa açık bir biçimde baktığı söylenebilir.
Avrupa'daki Müslümanların ibadet hakkını savunması da kendisi için bir artı puan: Fransa devlet liselerinde başörtüsü yasağı kararı aldığında, o zamanlar "Kardinal Ratzinger" olan Papa, bunu eleştirmiş, Müslümanların dini sembollerinin "kamusal alanda" yasaklanmasına karşı çıkmıştı.
İnançsızlığa Karşı Dinler İttifakı
XVI. Benedict'in hem dünyaya hem de İslam'a bakışını anlamaya yardımcı olabilecek dokümanlardan biri, Papa seçilmeden kısa bir süre önce, 1 Nisan 2005'te İtalya'daki St. Scholastica Manastırı'nda yaptığı konuşma. "Kültürlerin Krizi İçinde Avrupa" başlıklı bu konuşmasında Papa, insanlığın 21. yüzyıldaki en büyük sorununun, kendisine verilmiş İlahi doğruları göz ardı etmek olduğunu söylüyor. Ve "insanın radikal bir biçimde Tanrı'dan bağımsızlaştırılması" olarak tanımladığı sekülerizasyona karşı, yeryüzündeki Teistik (İlahi) dinlerin aynı safta olduklarına dikkat çekip şöyle diyor:
"Eğer bir kültürler çatışması olacaksa, bu büyük dinler arasında çatışma olamayacak -- çünkü bunlar birbirleri ile birarada yaşamayı bilmişlerdir. Eğer bir çatışma olacaksa, bu, insanın Tanrı'dan radikal biçimde bağımsızlaştırılması ile büyük tarihsel dinler arasında yaşanacak."
Kısacası Papa dünyayı "İslam'a karşı Batı" perspektifi içinde görmüyor. Aksine, "sekülarizasyona karşı dinler" perspektifi içinde görüyor ve sözkonusu "dinler" arasında İslam da var.
Papa ile aynı çizgide düşünen bir Katolik ilahiyatçı olan Peter Kreeft'in "Ekümenik Cihad" (Ecumenical Jihad) adlı kitabı, sözkonusu "dinler ittifakı"nı daha da açık bir şekilde ortaya koymakta. Kreeft, bu ilginç kitabında şöyle yazıyor:
"Eskiden düşmanımız olan insanlar (örneğin Müslümanlar) artık bizim dostumuz. Ve eskiden dostumuz olanların bazıları (örneğin hümanistler) ise artık düşmanlarımız. Tanrı'dan korkan tüm Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar, ortak düşman olan Tanrı-tanımaz seküler hümanizme, materyalizm ve ahlaksızlığa karşı ortak bir 'dini savaş'ta birleşmeliler."
Kreeft'in sözkonusu eserinin "Ratzinger Fan Club"taki "önerilen kitaplar" listesinin en başında geldiğini de belirtelim...
Eşcinselliğe Tepki
XVI. Benedict'in üzerinde ısrarla durduğu konulardan biri de, Katolik Kilisesi içindeki çürümenin temizlenmesi. Son yıllarda yaşanan pek çok cinsel skandalın, Katolik din adamlarına karşı güveni olumsuz yönde etkilediğini bilen Papa, "Kilise içindeki bu pisliğin kazınması" gerektiğini uzun zamandır savunuyor. St. Scholastica Manastırı'nda yaptığı konuşmadaki şu sözü de, buna neden önem verdiğinin ifadesi:
"Tanrı'dan söz eden ama O'nun buyruklarına aykırı şekilde yaşayan Hıristiyanların kötü tanıklığı, Tanrı hakkındaki düşünceleri bozdu ve inançsızlığa kapı açtı."
Dolayısıyla yeni Papa'yla birlikte Kilise içindeki eşcinsellere karşı sistemli bir tasviye gerçekleşebileceği beklenebilir. XVI. Benedict, eşcinselliği tümüyle doğal ve meşru bir davranış olarak gören "liberal" yaklaşıma da karşı. Nitekim İspanya'da eşcinsellere evlenme ve çocuk edinme hakkı veren bir yasanın kabulü üzerine bir açıklama yayınlayarak İspanyol Katolikleri bu karara direnmeye davet etti. Ülkedeki bir grup belediye başkanı da, ortak bir açıklamada bulunarak, kendilerine verilen evlendirme yetkisini eşcinselleri evlendirmek için kullanmayacaklarını çünkü eşcinsel ilişkinin "evlilik" temeli olamayacağını açıkladı.
Türkiye'nin AB Üyeliği
Papa XVI. Benedict hakkında bizde en çok tartışılan konu ise, kuşkusuz onun Türkiye'nin AB üyeliği hakkındaki görüşleri.
Bunu ele alırken, öncelikle son günlerde bazı gazetelerde yer alan "Papa, Türk düşmanı" gibi yanlış yorumları bir kenara bırakmak gerek. XVI. Benedict bir "Türk düşmanı" veya "Türkiye karşıtı" değil.
Ancak İslam'ı ve onunla yoğrulmuş olarak gördüğü Türkiye'yi Avrupa'ya yabancı saydığı ise bir gerçek. The Guardian yazarı İngiliz tarihçi Timothy Garton Ash, Papa'nın 2003 yılında Regensburg'da verdiği bir vaazda "Avrupa Kuran'ın değil Eski ve Yeni Ahit'in (yani İncil ve Tevrat'ın) üzerine inşa edilmiştir" dediğini hatırlatıyor ve bunun İslam'ı Avrupa'dan dışlayıcı bir yorum olabileceğine işaret ediyor.
Peki AB'ye üye olma yolunda düşe-kalka da olsa yürüyen Türkiye, böylesi bir Papa'nın etkileyeceği Avrupa'da yeni sorunlar yaşayacak mı?... Evet, bazı sorunlar yaşanması, Papa'nın kitleler üzerindeki etkisinin Türkiye'nin AB süreci aleyhinde işlemesi mümkün. Ama bunun çözümü de Papa'yı "Türk düşmanı" ilan etmek değil, onunla diyalog geliştirmek.
Bu ise mümkün, çünkü Türkiye'nin Papa'ya verebileceği önemli mesajlar var. Bunların biri, "Türk İslamı"nın Avrupa'daki radikal akımları besleyen Ortadoğu, özellikle de Suudi kökenli katı İslam anlayışlarından farkı. Türkiye'nin ılımlı ve demokrasiye açık İslami geleneği, Avrupa'nın "İslam sorunu"na önemli bir çözüm yolu açabilir.
Papa'ya verilebilecek diğer bir mesaj ise, dindar bir toplum olan Türkler'in, Papa'nın "ahlaki rölativizm"in kurbanı olarak gördüğü Avrupa'ya yeni bir vizyon getirme şansı. Papa eşcinselliğin ahlaki bir sapma olduğunu Avrupalılar'a anlatmakta zorlanıyor olabilir, ama Türkiyeli bir Avrupa'da işi daha kolay olacaktır.
Ancak tabi bu arada bir de Türkiye içindeki "ahlaki rölativizm" ve "katı sekülerizm" sorunları var ki,
onlar da ayrı birer sorun. Ve de soru işareti...
Şimdiden gözüken tek şey, 21. yüzyılın çok ilginç geçeği ve felsefi/teolojik meselelerin yakın geçmişte olduğundan çok daha fazla etkili olacağı.
Liberaller Kuşkulu, Muhafazakarlar Memnun
XVI. Benedict, Avrupa ve ABD'deki liberal çevrelerde kuşku ve endişeyle, muhazakar çevrelerde ise memnuniyet ve hatta coşkuyla karşılandı. Amerikan basınının sekülerist yorumcularından Andrew Sullivan, onu "Büyük Engizisyoncu" olarak tanımlıyor ve "yeni Papa'nın eşcinsellere karşı tepkisini kabul edilemez" buluyor. İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerdeki medya da Papa'nın "tutuculuğu" konusunda endişeli ve kimi zaman da saldırgan yorumlarla dolu.
Buna karşın muhafazakarlar, özellikle de Amerikalı muhafazakarlar Papa'dan çok memnun. Bush Yönetimini'nin en çok itibar ettiği yayınlardan biri olan haftalık yorum dergisi The Weekly Standard, "Yeni Papa'ya karşı başlatılan medya saldırısı"nı eleştirirken, onun ileri sürüldüğü gibi dar görüşlü bir bağnaz değil, aksine entelektüel düzeyi son derece yüksek ve alabildiğine mütavazi bir din adamı olduğunu vurguluyor.
Rölativizm'e Karşı Savaş
Amerikalı muhafazakar düşünür George Weigel ise, Wall Street Journal'da yayınlanan "Karanlık Bir Çağda Yeni Bir Işık" başlıklı makalesinde de Papa'nın "rölativizme" karşı açtığı bayrağa destek çıkıyor. Weigel, rölativizmin neden Avrupa medeniyetini çöküşe götürebilecek bir "entelektüel hastalık" olduğunu Papa'nın gözünden şöyle açıklıyor:
"Eğer sadece 'benim doğrum' ve 'senin doğrun' varsa, ama 'asıl doğru' olarak anladığımız hiç bir şey yoksa, o zaman Batı hangi prensibe dayanarak elde ettiği büyük kazanımları koruyacaktır; örneğin hukukun önünde eşitliği, hoşgörü ve medeniyeti, dini özgürlüğü ya da demokratik öz-yönetimi nasıl savunacaktır?"
Weigel, XVI. Benedict'in bu "rölativist tehlikeye" karşı, özellikle de onun merkezi durumundaki Avrupa'da savaş açacağına işaret ederken, "Benedict" isminin anlamına da dikkat çekiyor. 480 yılında doğan Aziz Benedict, o zamanlar putperestliğin hala güçlü olduğu Avrupa'nın Hıristiyanlaşmasında büyük rol oynamış bir din adamı. Aziz Benedict'in bir diğer özelliği ise, öncülük ettiği Monte Cassino manastırı sayesinde, Eski Yunan düşünürü Platon'un geleneğini Hıristiyanlığa taşıyarak, Avrupa'ya dini/entelektüel bir perspektif kazandırmış olması. Yeni Papa'nın kendisine XVI. Benedict ismini seçmesi ise, George Weigel'a göre, "Avrupa'yı yeniden Hıristiyanlaştırma" misyonunun bir ifadesi.
27 Nisan 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlanmıştır.