"Eski Ankara"ya Dersler
[9 Mart 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
"Eski Avrupa" ile birlikte "Fransız tipi laikliğin" de suyu ısınıyor. Aksine, Irak'ta demokrasiyi Ayetullah Sistani'nin yardımıyla kuran Amerikalılar, "dine karşı hoşgörüsüz laikliklerin" de demokrasinin önünde bir engel olduğunu görüyorlar. Bu da, "Eski Ankara"yı yakından ilgilendirebilir. Bizden söylemesi...
-----------------
Türkiye'de anti-Amerikanizm tartışması sürüyor. Ortada bir "anti-Amerikanizm sorunu" olmadığını öne sürenler, genelikle, "biz sokaktaki Amerikalı'ya karşı değiliz ki, Bush yönetimine karşıyız" diye başlıyorlar söze. Olabilir. Ancak zaten sorun da burada. Özellikle de Bush yönetiminin ne yaptığı ve yapmak istediği konusunda Türkiye'de yaygın kabul gören "görüşler"de.
Bu "görüşlerin" bir kısmı, Ebu Garip cezaevindeki işkenceler gibi, Bush yönetiminin neden olduğu ve hiç bir şekilde kabul edilemez trajedilerle ilgili. Evet, bu gibi insan hakları ihlallerinin mazur görülecek bir yanı yok. Dolayısıyla bunlara getirdiğimiz eleştirilerde bir sorun da yok.
Sorun, Türkiye'de "Bush yönetimi eleştirilirken" dile getirilen, ancak elle tutulur hiç bir yanı olmayan komplo teorileri. Amerikalılar'ın uzaydan deprem tetiklediği, Irak'ta soykırıma giriştiği veya Türkiye'yi parçalama ve hatta işgal etme planları yaptığı gibi, gerçekler dünyasında karşılığı olmayan fantaziler, Türk kamuoyunda dalga dalga yayılıyor.
Dahası bunlar "belirli ideolojik kesimler"le sınırlı kalmıyor. Önceki gün aynı yemek masasında tesadüfen bir araya geldiğim modern bir genç bayan, bana ciddi ciddi "Türkiye'deki 1999 depreminin Amerikalılar tarafından yapılmış olabileceğini, çünkü yeni yaptıkları 'deprem bombasını' denemek için hedef tahtasına ihtiyaç duyduklarını" anlatıyordu...
Aynı mantıkla Amerikalılar'ın otoyollarımızda uzaktan kumandalı trafik kazaları yaptırdığını veya yufka yürekli polislerimizin zihnine etki eden gizli ışınlar gönderip, onları "kadın tekmeleme" dürtüsü ile ayarttıklarını da öne sürmek mümkün...
Bugünlerde Türkiye'de sürmekte olan anti-Amerikan histeri, bu traji-komik örneklere yaklaşmış durumda. Oysa onyıllardır "Türk'ün Türk'e propagandası" ile zaman harcamış olan ülkemiz, şu günlerde işte böylesine "Türkvari komplo teorileri" ile kendisini komik duruma düşüredursun, dünyada çok farklı bir rüzgar esiyor.
30 Ocak Sonrası Dünya
Bu rüzgar, "30 Ocak sonrası dünya" ile ilgili. "30 Ocak da neyin nesiymiş" diye sorabilirsiniz, çünkü Türkiye'de pek önemsenmedi. Oysa Irak'ta genel seçimlerin yapıldığı tarih olan 30 Ocak, Ortadoğu'da yepyeni bir süreç başlattı. 8 milyon insan, "direnişçiler"in ölüm tehdidine aldırmayarak sandıklara koştu. Bu, Irak'ın geleceğinin demokrasi ile belirleneceğinin ilanıydı.
Irak'taki rüzgar, komşu ülkelerde hemen etkisini gösterdi. Suudi Arabistan, etkisi hayli kısıtlı da olsa, tarihinde ilk defa serbest bir seçim gerçekleştirdi. Mısır'ın "lideri" (aslında diktatörü) olan Hüsnü Mübarek, bir sonraki seçimde başka adayların da kendi karşısına çıkabileceklerini ilan etti. Lübnan halkı, Suriye'nin en son Hariri Suikasti ile kendini gösteren demir yumruğuna karşı ayaklandı. Bir süre direten Suriye yönetimi, sonunda askerlerini Lübnan'dan çekmek için harekete geçti. Filistin'de ilk kez gerçekten barış yanlısı bir lider seçimle iktidara gelmiş durumda ve barışa doğru yürüyor. Bölgede, Newsweek'in bu haftaki sayısında belirttiği gibi "halk gücü"nün etkisi hızla yayılıyor.
İşin ilginç olan yanı, tüm bunların, Başkan Bush ve onun dış politikasına etki eden "neo-conlar" (yeni muhafazakarlar) tarafından öngörülen "Ortadoğu'da demokratikleşme" vizyonuna birebir uyması. Bush, Irak Savaşı'ndan önce, ABD'nin Irak'ta Saddam'ı devirerek demokrasi kuracağını, bunun diğer bölge ülkelerini de etkileyeceğini öngörmüştü. Ve başta ABD'nin liberalleri ve Avrupa'nın büyük kısmı olmak üzere, tüm dünya ona gülmüş veya kızmıştı.
Oysa bugünlerde hem Anglo-Sakson liberaller hem de Avrupalılar, yeniden düşünmeye başladılar. Soruyorlar, acaba Bush haklı mıydı diye...
Solcuların İtirafları
Örneğin bakın İngiliz basınının solcu gazetesi The Independent'ta yazan Rupert Cornwell, "Acaba Sonuçta Bush Haklı mıydı?" başlıklı ve 8 Mart tarihli yazısında şöyle diyor:
"Başkan Bush'un ikinci kez göreve başlama töreninde yaptığı konuşmadan bu yana sadece altı hafta geçti. Konuşma, özgürlük ve demokrasiye yönelik bir mersiye ve 'dünyamızda despotizmi bitirmeye' yönelik bir manifestoydu. Gösterilen reaksiyonların bazıları endişe, bazıları da alay yüklüydü. Avrupa'nın salonlarında güçlü Amerikan ordusunun zorla yeni 'rejim değişiklikleri'ne girişmesinden korkuluyor ve dünya politikasını zaten hiç anlamamış olan Bush'un iyice zıvanadan çıktığı yorumları yapılıyordu. Hiç kimse, yakında gerçekleşecek bir dizi olayın, Bush'un rakiplerine 'acaba Başkan haklı mıydı' dedirtebileceğini düşünmemişti."
Cornwell, bunun ardından başta belirttiğimiz gelişmeleri sayıyor: Irak, Filistin, Suudi Arabistan, Mısır ve Lübnan'daki demokrasi rüzgarını anlatıyor. Ve Amerikan siyasetinde Bush'a en ağır eleştirileri yöneltmiş kişilerden biri olan Demokrat Senatör Edward Kennedy'nin bile, "bölgedeki demokratik gelişmelerden dolayı Başkan'a hakkını vermeliyiz" dediğini belirtiyor.
Bu satırların yer aldığı The Independent'ın, baştan beridir Irak Savaşı'na şiddetle karşı çıktığını ve Bush'u yerden yere vurduğu ise, belirtilmesi gereken bir başka nokta..
Avrupa Dünü, ABD Yarını Düşünüyor
Alman Der Spiegel dergisinde yazan siyaset bilimci Claus Christian Malzahn ise, Başkan Bush'un Avrupa gezisi sırasında "Bush Haklı Olabilir mi?" başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Malzahn, konuya Reagan'ın "demokratikleşme" vizyonunun Avrupalılar tarafından nasıl alaya alındığını anlatarak giriyordu:
"Başkan Ronald Reagan'ın 1987 yılında Berlin'e yaptığı ziyaret, Başkan Bush'un geçtiğimiz günlerde Mainz'a yaptığı ziyarete pek çok yönden çok benziyor... Reagan'ın ayak bastığı Almanya, aynen bugünkü Almanya gibi, Amerikan Başkanı'ndan ve onun dış politikasından son derece kaygılıydı. Reagan Berlin Duvarı'nın yanında bir konuşma yapıp da "bu duvarı yıkın" dediğinde, Alman basınında espiri malzemesi olmuştu. 'Bu bir hayalperest' demişti yorumcular, 'realpolilik böyle işlemez.'
Ama tarih Reagan'ın haklı olduğunu gösterdi. Yanlış düşünenler, geleceğe dair bir vizyona sahip olmayan Alman politikacılarıydı. Bölünmüş bir Almanya'nın hep süreceğini sanmışlar, buna bir alternatif düşünememişlerdi..."
Malzahn, Bush'un Ortadoğu politikasına karşı çıkan ve "bu bölgede demokrasi kurulamaz" diyen Avrupalıların, aslında "vizyonsuzluk" yüzünden böyle düşündüklerini söyleyerek devam ediyordu:
"Bugünkü Avrupalılar, aynen 1987'deki Avrupalılar gibi, dünyanın değişebileceğini hayal edemiyorlar. Belki dünyanın değişmesini istemiyoruz, çünkü değişim çoğu zaman tehlikeli olabilir. Ama Amerikalılar gibi göçmenlerin kurduğu bir ülkede, insanlar hep değişim istiyor. Biz Avrupalılar dünün dünyasını korumak istiyoruz, Amerikalılar ise yarının dünyası için çalışıyorlar..."
Malzahn, yazısını şöyle bitiyordu: "Eski Avrupa'nın düşünmesi gereken bir ihtimal var: Bush haklı olabilir, aynen bir zamanlar Reagan'ın haklı olduğu gibi."
"Eski Ankara"ya Dersler
Türkiye'nin bu gelişmeleri görmesi ve bunlara ayak uydurması gerekiyor. "Eski Avrupa" bile, ilk başta karşı çıktığı Ortadoğu'yu demokratikleşme projesine dahil olurken, "Eski Ankara"nın iyice eskimiş "güvenlik doktrinlerine" ve "kırmızı çizgilere" saplanıp kalmaması lazım.
Görmemiz gereken önemli gerçekler var: Yanıbaşımızda özgür bir Irak kuruluyor. Bu yeni Irak'ta Kürtler alabildiğine özgür ve aktif olacak. Irak'taki Baas rejiminin "light" bir versiyonu olan Suriye diktasının da suyu ısınıyor. Filistin, İsrail ile barışa doğru yürüyor. Arap dünyası, yeni yeni de olsa, özgür basınla, demokrasiyle tanışıyor.
Bu dünyada artık anti-demokratik sistemlerin, içine kapalı rejimlerin hayatta kalma şansı yok. "Ulusalcılık"ın modası zaten çoktan geçmişti, ama artık iyice "ilkel" kalacak.
Son bir not: "Eski Avrupa" ile birlikte "Fransız tipi laikliğin" de suyu ısınıyor. Aksine, Irak'ta demokrasiyi Ayetullah Sistani'nin yardımıyla kuran Amerikalılar, "dine karşı hoşgörüsüz laikliklerin" de demokrasinin önünde bir engel olduğunu görüyorlar. Bu da, "Eski Ankara"yı yakından ilgilendirebilir. Bizden söylemesi...