Bayrağı Neden Yaktılar? (1)
[28 Mart 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Türkiye'nin önündeki önemli bir tehlike, bayrağına sahip çıkarken, ona "uzanan eller" hakkında, "kırmak" dışında hiç bir şey düşünmemesi... Oysa Türkiye'nin, 1924 yılından bu yana Kürt vatandaşlarına karşı izlediği politikaların ne gibi yanlışlar içerdiğini ve bunların açtığı yaraların nasıl tamir edilebileceğini düşünmemiz gerekiyor
Mersin'de bir kaç çocuğun Türk bayrağını yakması, ülkeyi ayağa kaldırdı. Türk halkının, kendi kimliğinin ve değerlerinin sembolü olan Ay-Yıldız'a sahip çıkması ve bunu ifade etmesi, elbetteki haklı ve anlaşılabilir bir tepki. Ancak bu tepkilerin dozunu histeri boyutuna yükseltmemek, "galeyan" görüntüleri sergilememek ve en önemlisi "Türk bayrağı üzerinden Kürt düşmanlığı" yapılmasına alet olmamak gerekiyor.
En gereken şey ise, "tepki göstermek" yerine, veya en azından onun yanında, "anlamak" için çaba göstermemiz...
Bir örnekle düşünelim: Bizdekine benzer bir "bayrak tepkisi", 11 Eylül terör saldırılarından sonra ABD'de de yaşandı. Gerçi 11 Eylül, üç çocuğun bir bayrak yakmasından çok daha büyük bir travmaydı, ama o olaydan sonra Amerikalılar da evlerine, arabalarına, sokaklarına yıldızlı-çizgili ulusal sembollerini astılar. Ancak bunları yaparken bir yandan da düşünmeye başladılar: "Bu teröristler bizden neden nefret ediyor" diye. 11 Eylül'den bu yana geçen 3.5 yılda sözkonusu "bizden neden nefret ediyorlar" sorusu üzerine ABD'de yüzlerce makale yayınlandı, panel düzenlendi, rapor hazırlandı. ABD'nin hangi yanlış politikalarının bu nefreti körüklediği tartışıldı.
Kısacası Amerikalılar bayraklarına sahip çıkıyor, ama o bayrağa "uzanan eller" konusunda rasyonel olarak düşünüyorlar. Kendilerini eleştirmekten de çekinmiyorlar.
Türkiye'nin önündeki önemli bir tehlike, bayrağına sahip çıkarken, ona "uzanan eller" hakkında, "kırmak" dışında hiç bir şey düşünmemesi...
Şimdi gelin, bu düşünmeyi birlikte yapalım. Acaba, bu ülkede büyüyen bir kaç çocuk, neden bu ülkenin bayrağını yaktı? Veya onların eline "alın da bunu yakın" diye bayrak veren "büyükleri" varsa, onlar neden böyle bir şey yaptılar?
Bu soruya "çünkü bunlar vatan haini" diye cevap verenler olabilir. Ancak aslında bu bir cevap değil, soruna bir çözüm de getirmiyor. Çözüm getirmemiz için mutlaka nefretin kökenini incelememiz gerek.
Bunu yaparken de Türkiye'nin, 1924 yılından bu yana Kürt vatandaşlarına karşı izlediği politikaların ne gibi yanlışlar içerdiğini ve bunların açtığı yaraların nasıl tamir edilebileceğini düşünmeliyiz.
Geçen hafta bir kaç günlüğüne Samsun'daydım. Ve bu şirin Karadeniz kentinde, yaşı hayli ilerlemiş Kürt kökenli bir beyefendi ile tanıştım. "Kökenli" diyorum; çünkü Kürtçe konuşmuyordu ve tam anlamıyla Türkleşmişti. Bu beyefendinin merhum babası Bahri Akduman, 1927 yılında, bölgedeki Kürt isyanlarıyla ilgisi olduğu gerekçesiyle Diyarbakır'da fırından ekmek almaya giderken tutuklanmış.
Jandarma, onun ve diğer tutukluların ellerine ve ayaklarına zincir vurmuş, sonra da onları Çorum'a yaya olarak yürütmüş. 57 gün süren bu zincirli yolculuk için "babam çok sefalet çekmiş o zaman" diyor sözkonusu beyefendi. Babası daha sonra Çorum'da 3.5 yıl boyunca tutuklu olarak kalmış. Onunla birlikte tutuklananların çoğu idam edilmiş. Ama onu "tamam, senin bu işlerle bir ilgin yokmuş" diye salıvermişler. Ama aslında idam edilenlerin çoğunun da "o işlerle" ilgisi yokmuş.
Bu, tek bir kişinin yaşadığı bir dram. Ama "bölge"de bunun gibi binlercesi ve bunların oluşturduğu bir "toplumsal hafıza" var. Dahası, 1980'lerin başından itibaren yaşanan işkenceler, köy yakmalar, faili meçhuller var. Tanıdığım bir Kürt "80'li yıllarda Diyarbakır Askeri Cezaevi, PKK'ya hazırlık merkezi gibiydi" diyor, "orada öyle korkunç işkenceler yapılıyordu ki, oradan çıkanların kalbindeki tek şey Türkiye nefretiydi ve gidip PKK'ya katılıyorlardı."
Bugün bayrağı neden mi yakıyorlar? "Türkiye nefreti" yüzünden. Bu, elbetteki PKK'nın Stalinizm/etnik milliyetçilik karışımı habis ideolojisi tarafından körüklenen bir nefret. Ama oluşumunda bugüne kadar izlenmiş yanlış devlet politikalarının da rolü var.
Bunu mutlaka görmemiz gerek. Tabi bu arada bayraklarımızı sallamaya devam edebiliriz. Ama "Kürtlere karşı" değil; önce Jakobenizm'in sonra da etnik milliyetçiliğin kıskacına girmiş olan Kürt vatandaşlarımızı da kucaklayarak yapmalıyız bunu. Unutmayalım, o bayrak, gerçekten hepimizin.
28 Mart tarihli Referans gazetesinde yayınlanmıştır.