Türkiye Neden Federasyon Olamaz?
[17 Şubat 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Kürt milliyetçileri gerçekçi olmalılar: Kültürel, coğrafi, ekonomik, demografik yönlerden Türk toplumu ile iç içe geçmiş durumdalar. Kendileri de Türkçe konuşuyor, Türkçe düşünüyor, Türk kültürüyle besleniyorlar. Durum bu iken, "Kürdistan" kurma hayalini bir kenara bırakmalılar.
-----------------
Geçen hafta bu köşede, MHP'nin müstakbel genel başkan adayı Prof. Ümit Özdağ'ın Kürt sorunu hakkındaki görüşlerini eleştirmiştim. Prof. Özdağ, Radikal'de Neşe Düzel'e verdiği röportajda, konuya hayli "Türkçü" bir bakışla yaklaşmıştı. Neşe Düzel bu hafta ise madalyonun öteki yüzünü göstererek, oldukça "Kürtçü" bir Kürt olan Şerafettin Elçi ile röportaj yaptı. Burada Sayın Elçi, Türkiye'nin Kürt sorununun ancak bir "federasyon" ile çözülebileceğini öne sürdü. Yani ayrı birer "Türk Federe Devleti" ile "Kürt Federe Devleti"ni istedi...
Oysa Türkiye'nin federatif bir yapıyla yönetilmesi mümkün değil. Çünkü, başka her şey bir yana, böyle bir federasyonu mümkün kılacak bir "etnik bölünme" yok. Bugün Türkiye'nin Kürt vatandaşlarının yarısından fazlası, Fırat'ın Batısında yaşıyor. İstanbul'da, İzmir'de, Adana'da yaşayan milyonlarca Kürt var. Dahası bu insanlarımız, ülke ekonomisine ve kültürüne entegre olmuş durumdalar. İşleri, güçleri, evleri, "barkları" var.
"Federasyon" kurulursa, ne olacak? Türk bölgesindeki Kürtler, yeniden Fırat'ın doğusuna mı gönderilecek? Kendileri bunu kabul edecek mi? İstanbul'da evi ve işi, Antalya'da yazlığı olan bir Kürt iş adamı, bunları terk edip Diyarbakır'a mı göç edecek?
Kürt bölgelerinde yaşayan Türkler ne olacak? İki devlet arasında zoraki bir "nüfus mübadelesi" mi yapılacak? Bunun her iki tarafta da radikalizasyon meydana getirmesi, etnik çatışmalar doğurması kaçınılmaz değil mi?
Bu sorular üzerinde serinkanlı bir biçimde düşünen herkes, Türkiye'de etnik temele dayalı bir federatif yapının kurulmasının imkansız olduğunu görebilir.
Şerafettin Elçi gibi Kürtler, "federasyon" isterken, Irak'taki durumdan esinleniyor olabilirler. Oysa o durum çok farklı. Irak'ta Kürtler ile Araplar arasında hemen hiç bir entegrasyon yok. Kürtler, ülkenin kuzeyinde, adeta cetvelle çizilmiş bir sınırın üst tarafındalar. Kendi dillerini konuşuyor, kendi ekonomilerini çeviriyor, kendi dünyalarında yaşıyorlar. Oysa Türkiye'nin Kürt vatandaşları, klişe gibi duran oysa hayli doğru olan deyimle, Türklerle "et ve tırnak gibi" içiçe geçmiş durumda.
Sağduyulu Kürt aydınları, federasyona karşı
Bu gerçekler, realist Kürtler tarafından da bugüne dek defalarca ifade edildi aslında. 1990'larda yayınlanan aylık "Realite" dergisi bunun örnekleri ile doluduydu. Yarı Türkçe yarı Kürtçe yayınlanan dergide, özellikle başyazar Orhan Kotan'ın önemli yorumları vardı.
Kotan, bir röportajında "federasyon, otonomi tezleri üzerinde ne düşünüyorsunuz" sorusuna "eskimiş tezlerdir, Türkiye pratiğinde ne siyasal ne de toplumsal ihtiyaçlara cevap vereceğini sanmıyorum" diyerek şöyle devam etmişti:
"Kürtler, Türkiye'de Kürt kimliği ile yaşamak istiyor. Kürt olarak ezilmeden, horlanmadan , özgür bir yurttaş olarak yaşamak istiyor. Bunun yolunu, yöntemini bulmak gerekli. Çözüm, sınırlar çizmek, halk kitlelerini birbirinden ayırmak, coğrafi hapishaneler, gümrükler ve tel örgülerden geçmiyor"
Kotan, "federasyon" ve hatta "bağımsızlık" diye tutturan Kürt aydınlarının realiteden ne denli kopuk olduklarını da şöyle açıklamıştı:
"Kürt siyasi hareketleri Kürtlerin Kürdistanı'na program yapıyor. Federasyon istiyor. Bağımsızlık istiyor. Kürtlerin toplam nüfusunun yaklaşık % 60'ı ise, Türklerin Türkiyesi'nde yaşıyor! Türklerin Türkiyesi'nde Kürtler, dernekler kuruyor, dergiler çıkarıyor. Türklerin Türkiyesi'nin başkentinde siyasi partiler kuruyor, kongreler yapıyor! Bütün bunları bir araya getirirseniz, Kürt hareketinin kendisini yeniden ifade etmesinin; donuk, ölü formülasyonların yerine hayatın canlı gerçekliğine denk düşen politikalar üretmesinin kaçınılmaz olduğunu söyleyebilirsiniz." (Realite, Mart 1995, s. 4)
Kürt milliyetçileri "Realite"de vurgulandığı gibi gerçekçi olmalılar: Kültürel, coğrafi, ekonomik, demografik yönlerden Türk toplumu ile iç içe geçmiş durumdalar. Kendileri de Türkçe konuşuyor, Türkçe düşünüyor, Türk kültürüyle besleniyorlar. Durum bu iken, "Kürdistan" kurma hayalini bir kenara bırakmalılar.
Ahmet Kaya'nın şarkılarında geçen "Çiçekler içinde bir ülke" romantizminden kurtulmalı, bu romantik hedefin insanlarına sadece daha fazla acı, kan, gözyaşı, fakirlik getireceğini görmeli ve Kürtlerin Türkiye içinde mutlu bir yaşam sahibi olabilmesi için çalışmalılar.
Kürtçe de "resmi dil" olmalı mı?
Neşe Düzel'in röportajında Şerafettin Elçi bir de dil meselesi üzerinde durmuş. Türkiye'nin bir Türkçe bir de Kürtçe olmak üzere iki ayrı resmi dile sahip olmasını, devletin Kürt bölgelerinde Kürtçe eğitim vermesini savunmuş. Bu, Elçi'ye göre, eşitliğin bir gereğiymiş...
Oysa Elçi bu noktada da yanılıyor.
Öncelikle üniter bir devletin tek bir resmi dili olması ve sadece o dilde eğitim vermesi, sanıldığı gibi "kültürel tahakküm" değil, modern ekonominin bir gereğidir. Ülkedeki tüm vatandaşların aynı dilde konuşması, hepsine eşit iş imkanı verir: Bir Kürt genci, İstanbul'a gelip buradaki bir şirkette iş sahibi olabilir.
Dolayısıyla Şerafettin Elçi'nin "adaletsizlik" dediği "tek resmi dil-tek dilde eğitim" politikası, aslında adalettir: Ülkedeki herkese fırsat eşitliği sağlar.
Ne ilginç ki, Sayın Elçi'nin örnek olarak gösterdiği Galler ve İskoçya, bu konuda kendi tezini çürütmektedir.
Bu ülkelerde bir dönem "yerel dille eğitim" yapılmış, ancak bunun öğrencileri geri bıraktıkları gözlemlenmiş, bu nedenle 1979 yılında Galler bölgesinde yapılan halkoylamasında eğitim dilinin İngilizce olması kararı çıkmıştır. Galliler, çocuklarının sadece folklorik değeri olan Galce yerine dünya dili olan İngilizce'yi öğrenmelerini tercih etmişlerdir.
Emin olun, bugün Kürt vatandaşlarımızın çoğu da çocuklarının Türkçe öğrenmesini ısrarla isteyeceklerdir; çünkü ancak o sayede toplumda ilerleyebilir, kendilerini geliştirebilirler.
Kısacası "hayatın gerçekleri", Kürt milliyetçiliğinin hayallerini reddetmektedir.