Anti-Amerikanizm Üzerine Düşünceler
[18 Şubat 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
ABD'nin karşı olduğumuz politikalarını değiştirmek için ne yapabiliriz? "Kahrolsun Amerika" diyerek mi bir yere varırız? Yoksa Amerika'yla diyalog kanallarını açık tutarak, görüşlerimizi Amerikan medyasına, diplomasisine, karar mekanizmalarına aktararak mı?
----------------
The Wall Street Journal'da yayınlanan "Avrupa'nın Hasta Adamı" başlıklı makale, Türkiye'de bir süredir
aklı başında kalemlerin işaret ettiği, ama görmezden gelinen bir sorunu yüzümüze vurdu. Sorunun adı, anti-Amerikanizm.
"Bu da sorun muymuş" diyenlere karşı açıkça cevap vereyim: Evet, kesinlikle büyük bir sorun.
Nedenini görmek de zor değil: Amerika, dünyanın tek süper gücü. Türkiye'nin "yaşamsal çıkarları" denen konuların hemen hepsinde, Amerika'nın büyük inisyatifi var. Irak'ın geleceği, Türkiye'nin AB süreci, uluslararası ekonomi kuruluşları ile olan ilişkilerimiz, PKK'ya karşı mücadele... Tüm bunların rotası, ABD ile iyi geçinmemizle yakından ilişkili.
Ve, eğri oturup doğru konuşalım, "dağ-fare" örneğindeki kadar olmasa da, bizim ABD'ye ihtiyacımız, onun bize ihtiyacından çok daha fazla. Bunu söylemek "milliyetçi duygular"a çok da hitap etmiyor olabilir. Ama gerçekçi olmak, duygusal olmaktan iyidir.
"Aklı Başında" Olabilmek
Gerçekçi olmak, ABD politikasındaki yanlışları görmek ve bunları eleştirmeye engel de değildir elbette. Irak Savaşı'na karşı olabiliriz. Abu Garip'te, Guantanamo'da yapılan işkenceleri ve diğer insan hakları ihlallerini tüm kalbimizle lanetleyebiliriz. Bu ikincisini kesinlikle yapmalıyız da...
Ama bunları yaparken, şunu da sormak lazım kendimize: ABD'nin karşı olduğumuz politikalarını değiştirmek için ne yapabiliriz?
"Kahrolsun Amerika" diyerek mi bir yere varırız? Yoksa Amerika'yla diyalog kanallarını açık tutarak, görüşlerimizi Amerikan medyasına, diplomasisine, karar mekanizmalarına aktararak mı? Kuşkusuz ikincisi...
Eğer Irak konusunda "Amerikalılar nükleer silah kullandılar, Türkiye'yi işgal edecekler" gibi histerilerle kendimizi komik duruma düşürmek yerine, gerçek sorunları tutarlı bir biçimde Amerika'ya anlatabilseydik, çok daha doğru bir iş yapmış olacaktık.
O zaman ABD, karşısında, kendi yanlışlarını aklı başında bir biçimde eleştiren, saygın bir müttefik
bulacaktı.
The Wall Street Journal'da makale gösteriyor ki, şimdilerde pek "aklı başında" bir görüntü vermiyoruz.
Solcu-ulusalcı-faşizan cephe
Bunun elbette derinlere uzanan bazı ideolojik ve hatta kültürel kökleri var. Bunların biri, Türk entelektüellerinin geleneksel "afyonu": Üçüncü dünya solculuğu. Dünyayı, hain "emperyalistler" ile onlara direnen şanlı "ulusal kurtuluşçular" arasında geçen bir mücadelenin alanı olarak görüyor bu "kafa".
Bu klasik solculuğa bir de şimdi faşizan unsurlar eklendi. Kızıl Elma koalisyonu diye bir garabet ortaya çıktı. Anti-Amerikanizm'in başını da onlar çekiyor.
Söz konusu solcu-ulusalcı-faşizan cephe, Kürt fobisinin de etkisiyle, Irak'ta Saddam diktatörlüğüne özlem duyuyor. Bu rejimi diriltmeye çalışan "direnişlere" de büyük sempati duyuyor.
Oysa o "direnişçiler", yüzlerce masum insanı kaçırıp öldürdüler. Fidye isteyip, kafa kestiler. İç savaş çıkartabilmek için Şii camilerini bombalayıp, ibadet eden yüzlerce Şii'yi öldürdüler.
Bu gibi detayları görmeyen İslami kesimin bir kısmı ise, ABD'nin Irak'ta "Müslüman soykırımı" yaptığını, genel olarak da İslam'ın karşı "Haçlı Seferi" yürüttüğünü düşünüyor.
Washington'ın İslam konusundaki yaklaşımını dikkatle izleyen birisi olarak size söyleyeyim; hayır, ortada bir "anti-İslami savaş" yok. Amerikalılar, El-Kaide ve benzeri "militan İslamcılara" karşı savaşırken, İslam dünyası ile iyi ilişkiler geliştirme çabasında. Zira onlar da biliyor terörü yenmenin tek yolunun, onu marjinalize etmek olduğunu.
Öte yandan bugün ABD'de gerçekten de İslam'ın her türlüsüne karşı düşmanca yaklaşan kalemler var ve bunlar Bush yönetimini etkilemeye çalışıyorlar. Ama buna karşı yapılması gereken, söz konusu İslam düşmanı ideologların argümanlarını çürütmek. Bu da "aklı başında" bir Müslüman duruşla olabilir ancak.
Bizdeki "fanatik ve paranoid duruş" ise, Türkiye'ye de, İslam'a da büyük bir zarar veriyor.
Yahudi Düşmanlığı
Bu fanatizm ve paranoyanın en belirgin yüzü, anti-Amerikanizm ile atbaşı giden anti-Semitizm, yani Yahudi düşmanlığı.
Ne yazık ki bizdeki "İslami basın"ın bir kısmı, Naziler'i aratmayacak bir Yahudi düşmanlığı sergiliyor. Bakıyorum, Filistin'in yeni lideri Mahmud Abbas'a ve onun başlattığı barış sürecine karşılar. Peki o zaman Ortadoğu'da ne istiyorlar? Daimi savaş mı? Sonunda İsrail'in yok olmasını mı? Bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın - kadın, yaşlı ve çocuğun - katliamdan geçmesini mi hedefliyorlar? Bu korkunç vahşet İslam adına nasıl savunulabilir ki...
Filistinlilerin huzurunu, güvenliğini istemekte elbette haklılar. Ama bu, Filistinlileri İsrail ile çatıştırarak değil barıştırarak mümkün olur.
Bu konuda da acilen "aklı başındalık" gerekiyor...