"Avrupalıların Gerçek Yüzü" Ve Bizim Halimiz
[26 Kasım 2004 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Memlekette "bana barbar dersin öyle mi, şimdi alırım seni ayağımın altına" gibisinden, yani kendisine yöneltilen suçlamayı tepkisiyle doğrulayan bir garip hal var. Bu halden milletçe kurtulmamız gerekiyor. Bilmeliyiz ki, olgunluk ve saygınlık, hataları kabul etmekle başlar.
Geçenlerde Türkiye'nin kalbur üstü gazetelerinden birinde "Avrupa Türkiye'yi İşgalci Görüyor" diye bir manşet vardı. Bunun hemen altında da şöyle yazıyordu: "Türkiye'nin AB'ye üyelik tartışmaları, Avrupalılar'ın gerçek yüzünü de sergiliyor".
O "gerçek yüz"ün ne olduğunu merak edip habere baktığımda, Avrupalılar'da "Türkiye korkusu"na neden olan bir dizi gerçekle karşılaştım. Örneğin haberden öğrendim ki, Viyanalı bir kafeterya sahibi, "Bir Türk tanıyorum, iki karısı var, onları dövüyor" demiş ve eklemiş, "bizden çok farklılar."
Merak edip haberin İngiliz The Guardian gazetesindeki orjinaline de baktım. Orada söz konusu Viyanalı Türk'ün o iki karısının Almanca konuşulan bir ülkede yaşamalarına rağmen tek kelime Almanca bilmedikleri de belirtiliyor. Yani tam bir cehalet örneği... Yine aynı haberden öğrendim ki, aynı adamın iki de oğlu varmış ve babalarından ölesiye korkuyorlarmış.
Bu haftaki Christian Science Monitor gazetesinde ise, Hollanda'daki "500 bin Türk ve Faslı'nın Flemenkçe bilmedikleri" not ediliyor.
Karılarını Döven Adamlarımız
Şimdi dürüst olalım. Bu tablo, bize "Avrupalılar'ın gerçek yüzünü" mü gösteriyor, yoksa "Türk gerçeğini" mi?
Avrupa'da gerçekten de karılarını-çocuklarını döven, "aile" kavramını sevgiye değil korkuya dayandıran, kaba-saba, kara cahil, bir de üstüne üstlük kendini çok beğenen, en ufak bir eleştiriyi "kavga sebebi" sayan Türk adamlar yok mudur? Türkiye'nin dört bir yanında bol miktarda bulunduklarına göre, Avrupa'daki Türkler arasında da neden olmasınlar?
Bu gibi adamların çoğunun mangalda kül bırakmayan milliyetçiler olduğunu, "Türk gücünü" gerek yumruklarıyla gerekse varsaydıkları cinsel cazibeleriyle gösterme konusunda çok hevesli davrandıklarını hatırlarsak, Avrupalıların gözünde "Türklük" ile özdeşleşmelerine de şaşırmamak gerekiyor.
Bize "Avrupalılar'ın gerçek yüzünü" tanıtan gazete haberinde "Türklerin 1683 yılındaki Viyana kuşatması sırasında Avrupa'nın gözünde işgalci olduğunu, bugün hala Avrupa'nın bir bölümünün Türkleri böyle gördüğünü" de okuyoruz.
Haberin yazarına göre, herhalde durup, "üstümüze iyilik sağlık" dememiz gerekiyor. Oysa ki Osmanlı ordularının Viyana'yı (hem de iki kez) kuşatmış olduğu uydurma değil ki, tarihsel bir gerçek. O sırada Viyana'da yaşanan sıkıntının, korkunun, paniğin Avusturyalılar'ın toplumsal hafızasında yer etmemiş olması mümkün mü?
Viyana Kuşatması'ndan Anılar
Zaten genel olarak Osmanlı fetihlerinin, her ne kadar Devlet-i Aliye o devrin şartları içinde çok hoşgörülü bir imparatorluk olsa da, kanlı olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Örneğin bizim tarih kitaplarımız hiç söz etmez ama, İstanbul'un 1453'teki fethi sırasında, şehre giren Osmanlı ordusu yağma yapmıştır. Bizans tarihçileri bu yağma sırasında pek çok sivilin, bazı kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere, kılıçtan geçirildiğini anlatır.
Bu tarihçilerin yazdıkları içinde abartılar olabilir ve bunu oturup tartışabiliriz. Ancak Avrupalılar olayı böyle görüyorlar ve bu "görüş" de kendi başına bir realite.
Bu realitenin günümüz Avrupası'nda izleri olmaması mümkün değil. Nitekim The Guardian, söz konusu haberinde, Macaristan'daki Buda kalesi yakınlarındaki ulusal müzede, "Zigetvar'ın 1556 yılında Türkler tarafından alındığı sırada yapılan kitle katliamını tasvir eden dev bir tablo" olduğunu yazıyordu.
Bu tablonun gerçeği yansıtıp yansıtmadığı yine bir tartışma konusu olabilir, ama sonuçta ortada böyle bir "Avrupa algısı" var.
Bu algıyı, "Avrupa'nın gerçek yüzü ortaya çıktı" diye yorumlamak, yani onları ikiyüzlülükle suçlayıp hep bizim haklı olduğumuz varsayımından hareketle düşünmek, sizce nedir?
Bir tür "bana barbar dersin öyle mi, şimdi alırım seni ayağımın altına" gibisinden, yani kendisine yöneltilen suçlamayı tepkisiyle doğrulayan bir garip hal...
Bu halden milletçe kurtulmamız gerekiyor. Bilmeliyiz ki, olgunluk ve saygınlık, hataları kabul etmekle başlar.