Futbol Faşizmine Sıfır Tahammül
[24 Kasım 2004 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş veya Siirt Köy Hizmetleri Spor.. Bunlar, "uğrunda ölünecek" kutsal varlıklar değil. Nedir ki, sonuçta en fazla 100 sene önce kurulmuş, bir takım adamların bir hayli kar etmesine vesile olan, en iyi tanımla birer "jimnastik kulübü" her biri... Bir insanın bu takımların herhangi birini tutmasının da, çocuk yaştaki çevresi veya tesadüfler dışında, bir nedeni yok aslında.
-----------------
Amerikalı düşünür Gene Edward Veith, "Modern Faşizm" başlıklı kitabında, Hitler ve Mussolini gibi diktatörlerin ideolojisi olan faşizmin günümüzde nasıl hala etkili olduğunu şöyle anlatır:
"Faşizm II. Dünya Savaşı'nda askeri olarak yenildi. Ancak faşist felsefe, modern kültüre sızarak varlığını sürdürdü. Bugün, eğer faşist kültürün örneklerini görmek isterseniz, sadece Hollywood'un gişe rekorları kıran son aksiyon filmine gitmeniz veya bir Heavy Metal konseri izlemeniz yeterlidir. Bunlarda faşizmin ideallerini görebilirsiniz: Şiddetten zevk alma, ahlaka isyan etme dürtüsü gibi."
Veith'in tarif ettiği kültürel faşizmin bir boyutu da, Türkiye'nin stadyumlarında kendini gösteriyor. 16 yaşındaki lise öğrencisi Cihat Aktaş'ın İnönü Stadı'nda kabzasında "kara kartal" bulunan bir bıçakla öldürülmesi, bunun en son ve acı örneğiydi.
Bu cinayet Türkiye gündemini haklı olarak sarstı. Ve şimdi ülke, hükümeti, medyası ve entellektüelleriyle "futbol terörü"ne çare arıyor.
Bu çarenin sadece stad güvenliği, daha sıkı polis kontrolü gibi yüzeysel düzenlemelerle bulunabileceğini sanmak ise büyük bir yanılgı olur. Eğer "futbol faşistlerini" stada sokmazsanız, onlar da gider ara sokaklarda birbirlerini veya masum insanları bulur, döver ve öldürürler.
Gerçekte sorun, temelinde kültürel bir sorun. Mesele, sadece futbol taraftarlığı meselesi de değil, ondan daha geniş bir "şiddet toplumu" problemi. Stadyumda küçük çocukları bıçaklayan "psikopatoloji"nin benzerlerini, trafikte kendisine yol verilmedi diye küfürler yağdırıp kavga çıkaran sürücülerde veya aşkına yeterince karşılık vermediği için kız arkadaşının yüzüne kezzap atan "aşıklar"da da görebilirsiniz. Toplumda, şiddeti bir "mertlik" unsuru olarak gören, bir meziyet sayan kültür yaygın oldukça, kavgalar ve cinayetler de eksik olmuyor.
Beyzbol ve Padreler
Yıllar önce Amerika'nın San Diego kentinde yaşayan bir arkadaşım beni bir beyzbol maçına götürmüştü. Stadyum, bizde olduğu gibi iki farklı takımın taraftaları arasında bölünmüş, araya toplum polisleri, jandarmalar filan oturtulmuş değildi. İhtiyaç da yoktu; herkes eline bol yiyecek-içecek alıp, arkasına yaslanıp, sinema seyreder gibi izliyordu maçı.
Takımların birisi, benim arkadaşımın da tuttuğu "San Diego Padreleri" idi. "Padreler için ölmeye geldik" diyen duymadım. Devre arasında pon-pon kızlar ve bir de sevimli ayıcık, tavşan ve panda kostümleri giymiş animatörler çıktı ortaya. Herkesin odak noktası bunlar oluverdi. Sonunda maçı bizim "Padre"ler kaybetti; ama taraftarların o kadar da umurunda olmadı. Aralarından karşı takıma "dışarıdaki dayağı düşünmedin mi" diye bağıran da hiç çıkmadı.
Faşist kültüre sıfır tahammül
Tabii bu örnek Amerikan toplumunun şiddetten uzak olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, orada da toplumsal şiddet büyük bir sorun. Ama en azından sporu, bundan soyutlamış durumdalar. Bunda da, diğer pek çok faktörün yanında, "kanaat önderleri"nin büyük payı var. Hiç bir kulüp yöneticisi, spor yorumcusu vs. ortaya çıkıp da kışkırtıcı laflar etmiyor. Spor gazetelerinin "Fanatik" gibisinden isimleri yok. Amerika'daki lümpen kesimde yaygın olan faşizan kültür, daha üst kesimlerde yankı bulamıyor.
Biz de ise ne yazık lümpenlik, toplumun aslında sanılandan çok daha geniş bir bölümünü belirliyor, pek çok "takım elbiseli" adamı da içine alıyor. Çocukluklarından bu yana bilek güreşi yapıp, Cüneyt Arkın filmlerinin etkisiyle büyümüş olan bu adamların aklına, şiddet yerine nezaket, öfke yerine sabır, "delikanlılık" yerine "beyefendilik" göstermek gelmiyor.
Bu faşizan kültürün yenilmesi için, çok ciddi bir toplumsal değişim gerekli. "İşkenceye sıfır tahammül" dediğimiz gibi, "faşist kültüre sıfır tahammül" demek lazım. (Kaldı ki zaten işkence de son tahlilde söz konusu kültürün bir yansıması.)
"Futbol Olayı"nı Büyütmemek
Biraz da bu "futbol olayı"nı büyütmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş veya Siirt Köy Hizmetleri Spor.. Bunlar, "uğrunda ölünecek" kutsal varlıklar değil. Nedir ki, sonuçta en fazla 100 sene önce kurulmuş, bir takım adamların bir hayli kar etmesine vesile olan, en iyi tanımla birer "jimnastik kulübü" her biri... Bir insanın bu takımların herhangi birini tutmasının da, çocuk yaştaki çevresi veya tesadüfler dışında, bir nedeni yok aslında. Yani, ciddi ciddi iddia edildiği gibi, "Fenerli kanı", "Cimbomlu geni" yok.
Bu takımların herhangi birisi için kendini feda etmeye hazır bir "taraftar", aslında pek ala bir diğerinin de taraftarı olabilirdi.
Dolayısıyla bu konudaki fanatik sloganları terk etmek, "damarımı kessem sarı-lacivert akar" gibi çocukca lafları bir kenara bırakmak lazım. Yaşlı başlı, "ciddi" adamlar böyle saçma laflar edince, sokaktaki lümpenlerin damar kesip kan akıtmaları işten bile olmuyor.