Türkçe Yazılar

Murat Belge, Melekler Ve Ateizm

[16 Mart 2005 tarihli Zaman gazetesinde yayınlandı] Murat Belge, 27 Eylül tarihli Radikal'deki köşesinde, ilginç şeyler yazdı. Amerika'daki yaklaşan başkanlık seçimi atmosferini değenlendiren Belge, ülkenin eğitimsiz kesiminin Bush'a oy vermeye eğimli olduğunu anlatırken, o kesimi, "Nebraska'da, Iowa'da, Alabama'da, meleklerin varlığına inanan, ama Evrim Teorisi'ne inanmayan (yani, bizde de olduğu gibi); Amerikalı seçmenler" diye tanımlayıverdi. Bu ifadesinden, meleklerin varlığına inanmanın ve Evrim Teorisi'ne inanmamanın, Sayın Belge'nin gözünde entellektüel yönden pek de tutarlı bir düşünce olmadığı açıkça anlaşılıyordu. Kuşkusuz Murat Belge istediği gibi düşünmekte serbesttir. Ancak istediği gibi düşünmeye devam ederken, düşündüklerinin yanlış olduğunu kendisine gösterebilecek yeni verileri de dikkate alması gerekir. Bu nedenle hem Belge'yi, hem de kendisi gibi düşünen diğer entelektüelleri, aşağıda anlatılanlara kulak vermeye davet ediyorum. Metafiziğe inanç, rasyonel midir? Murat Belge'nin "meleklere inanmak" kavramıyla kast ettiği, aslında daha da geniş kapsamlı bir "metafiziğe inanç" meselesidir. Bunun en başında da kuşkusuz Allah'a inanç gelir. Metafizik, "fizik ötesi" anlamına gelir ve elle tutup gözle göremediğimiz, deney ve gözleme tabi tutamadığımız varlık boyutunu kast eder. Buradaki mesele şudur: Elle tutup gözle göremediğimiz bu varlık boyutuna inanmak, rasyonel, yani akılcı mıdır? Yoksa, Belge'nin üstü kapalı olarak ima ettiği gibi, akılcı dayanağı olmayan bir tür "kör inanç" mıdır? Doğru olan birincisidir. Yani, Allah'a inanmak, son derece akılcı, rasyonel bir düşüncedir. Çünkü içinde yaşadığımız evrenin incelenmesinden doğar. Evrene, bu evrenin nasıl ortaya çıktığına, nasıl bir düzene sahip olduğuna, canlılara, canlıların karmaşık vücut yapılarına bakan insan, bütün bunlarda bir "tasarım" bulunduğunu gözlemler. Her tasarım, bir tasarımcının varlığını da gösterir. Dolayısıyla evrenin kökeni konusunda akıl yürüttüğümüzde, tüm evreni var etmiş, düzenlemiş ve bunu yapabilecek kadar büyük bir güç ve akla sahip bir Yaratıcı'nın var olduğu sonucuna varırız. Bir heykel gördüğümüzde, onu yapan heykeltıraşın varlığını da anladığımız gibi. Heykeltıraşı hiç görmesek bile... Kuşkusuz ateistler bu mantık örgüsünü boşa çıkarmak, evrenin yaratılmadığını ve içindeki her şeyin de rastlantıyla ortaya çıktığını gösterebilmek için yüzyıllardır çabalamaktadırlar. Ancak 19. yüzyılın sonlarında zirveye çıkmış olan bu çaba, 20. yüzyılın ortalarından itibaren düşüşe geçmiş durumdadır. George Washington Üniversitesi profesörü Patrick Glynn, 1997'de yayınlanan "Tanrı'nın Kanıtları" (God: The Evidence) isimli kitabında, şu yorumu yapar: "Geçen iki on yılın araştırmaları, daha önceki neslin seküler ve ateist düşünürlerinin Tanrı hakkındaki tüm varsayımlarını ve öngörülerini tersine çevirmiştir... Bilim ve inanç arasında geçen bir asırlık büyük tartışmanın ardından, şu anda konumlar tamamen alt-üst olmuş durumda. Darwin'in ardından, Huxley ve Russsell gibi ateistler ve agnostikler, hayatın tamamen rastlantısal ve evrenin de radikal biçimde amaçsız olduğunu gösteren bir teze dayanabiliyorlardı. Günümüzde ise somut deliller, çok güçlü bir şekilde, Tanrı inancını desteklemektedir." (God: The Evidence, s. 53) Bu satırları yazan Patrick Glynn'in, uzun yıllar ateist olarak yaşadığını, ancak bu konuya bakan bilimsel kanıtları yeniden incelediğinde Allah'a inandığını ve söz konusu kitabını bundan sonra yazdığını da belirtelim. Bu yıl içinde yayınlanan "Ateizmin Günbatımı" (Twilight of Atheism) adlı kitabın yazarı olan Oxford profesörü Alister McGrath da, ateizmin 21. yüzyılda giderek marjinalleşeceği, çünkü tüm bilimsel ve entelektüel dayanaklarını yitirdiği kanısındadır. Dolayısıyla rasyonel olan tutum, ateizm değil, Allah inancıdır. Tüm bunlardan sonra, meleklere inanç konusuna gelelim. Eğer insan, Allah'a inanıyorsa, yani akılcı yolu izliyorsa, meleklere inanması da son derece tutarlıdır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi vahye dayalı dinler, bizlere o Yaratıcı'yı tanıtırken, O'nun bizden başka melekler ve cinler gibi varlıklar da yarattığını bildirirler. Bu bildiriye güvenip, o metafizik varlıkların gerçekten var olduklarına inanmanın, hiç bir irrasyonel yönü yoktur. Evrim teorisine inanmak ve inanmamak Murat Belge'nin dudak büktüğü ikinci tutum, başta belirttiğim gibi, "Evrim Teorisine inanmama" durumudur. Belge, 19. yüzyılda Charles Darwin'in geliştirdiği bu teoriyi, güçlü bilimsel delillerle ispatlanmış bir gerçek sanıyor olacak ki, bu konuda böylesine rahat yazabilmektedir. Oysa durum hiç de öyle değildir. Evrim Teorisi, ateizmin en güçlü dayanağı olduğu için ısrarla savunulmasına rağmen, teorinin bilimsel açmazları artık gizlenemeyecek kadar açık hale gelmiştir. Bu yüzden ABD'de Evrim Teorisi'ne karşı getirilen itirazlar giderek daha da güçlü duyulmakta, Darwinizm hakkındaki tartışma giderek Darwinistler aleyhine dönmektedir. Murat Belge, muhtemelen, ABD'deki bu tartışmaların "bilim adamları" ile "dinciler" arasında geçtiğini sanıyor olabilir. Çünkü bu konu, Türk basınında çoğu kez bu yüzeysel klişe ile aktarılır. (Bir diğer Radikal yazarı olan Sayın Türker Alkan da sık sık aynı klişeyi tekrar edip durmaktadır.) Oysa gerçekte bugün ABD'de Darwinizm'e karşı yürütülen entelektüel hareket, tümüyle bilimsel argümanlara dayalıdır. Örneğin, Darwinizm'i reddeden bilim adamları, fosil kayıtlarının bu teoriyle çeliştiğine dikkat çekmektedirler. Darwinizm, tüm canlıların küçük kademeli değişimlerle birbirinden türediğini iddia eder. Oysa fosillere bakıldığında, bilinen tüm temel canlı gruplarının, yeryüzünde aniden ve kendilerine benzer hiç bir ataları olmadan ortaya çıktığı görülür. Öyle ki, Kambriyen Devir adı verilen jeolojik devirde, bilinen tüm temel hayvan kategorileri, aynı anda belirmiştir. Darwinizm'in ünlü eleştirmeni Profesör Phillip Johnson'ın deyimiyle, "Fosiller, Darwin'in öngörüleriyle taban tabana zıttır." Evrim teorisine karşı ileri sürülen bir diğer önemli argüman, canlılardaki kompleks sistemlerdir. Modern biyokimya, canlı hücresinde, iç içe geçmiş, son derece karmaşık ve olağanüstü derecede organize yapılar bulunduğunu göstermektedir. Bu kompleksliğin, Darwinizm'in öne sürdüğü bilinçsiz mekanizmalarla ortaya çıkması ise imkansızdır. Evinizdeki televizyonun, plastik, cam ve metalin tesadüfen yan yana gelmesiyle ortaya çıkmış olamayacağı gibi... Darwinizm'in bu gibi açmazlarına işaret eden bilim adamları, 90'lı yılların başından bu yana alternatif bir teori öne sürmektedirler: Bilinçli Dizayn Teorisi. Bu teoriye göre, canlılığın kökeni, Darwin'in ileri sürdüğü gibi rastlantılar ve doğa kanunları değil, bilinçli bir "dizayn"dır. Murat Belge, Darwinizm'i aslında oldukça iyi bir zamanlamayla belirtti. Çünkü tam da geçtiğimiz hafta sonu ABD'deki New Mexico Üniversitesi'nde beşinci "Darwin, Dizayn ve Demokrasi" sempozyumu yapıldı. Fosil bilimi, mikrobiyoloji, biyokimya, anatomi, bilim felsefesi gibi farklı alanlardan onlarca bilim adamı, Evrim Teorisi ile çelişen yeni bilimsel verileri ortaya koyup tartıştılar. (Dileyenler internetten bilgi alabilir: http://www.intelligentdesignnetwork.org/) Bu kanıtları inceleyenler göreceklerdir ki, Darwinizm hiç de sanıldığı gibi "bilimsel gerçek" değildir. Aksine, Marksizm ve Freudizm gibi diğer materyalist 19. yüzyıl teorileri nasıl yıkıldıysa, o da yıkılma yolundadır. Bu yazıda kısaca özetlemeye çalıştığım kanıtlar, Murat Belge'nin metafiziğe ve yaratılışa yönelik küçümsemesinin yersiz olduğunu gösteriyor. Kendisi kuşkusuz Türkiye'nin en saygın, birikimli ve düzeyli entelektüellerinden biridir, ancak bu konuda yanılmaktadır. Ben, meleklerin varlığına inanırken, Evrim Teorisi'ne inanmayan birisi olarak, bu görüşlerin her ikisinin de son derece akılcı ve tutarlı olduğunu ileri sürüyorum. Bence asıl tutarsız olan, metafiziği reddetmek, Darwinizm'e inanmak ve tüm bu tutumların asıl kaynağı olan materyalist felsefeye bağlı kalmaktır.
All for Joomla All for Webmasters