Bağımsızlığın Sonu
[8 Eylül 2004 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Siz bu satırları okurken, ben Roma'da "Karşılıklı Bağımlılık Günü"nü kutluyor olacağım. "Bağımsızlık" kavramının kutsallığına inandırılmış bir yüzyılın çocukları olarak, biraz garip geliyor ilk başta insana. Ama Romano Prodi'den Mihail Gorbaçov'a kadar bir dizi dev uluslararası şahsiyetin katılımı, bu yeni kavramın ciddiyetini kanıtlıyor.
Söz konusu "Karşılıklı Bağımlılık Günü" (Interdependence Day), Amerika'nın ünlü siyaset bilimcilerinden Benjamin Barber'ın buluşu. Prof. Barber, Türkçe dahil pek çok dile çevrilen "Cihada Karşı Mc Dünyası" (Jihad vs. McWorld) kitabıyla tanınıyor. Samuel Huntington düzeyinde bir siyasi teorisyen olarak kabul ediliyor. Ancak muhafazakar Huntington'dan farklı olarak, liberal çizgide. Bu nedenle de ABD'de Demokrat Parti'ye yakın. Başkanlığı döneminde Clinton'a danışmanlık yapmıştı. Demokrat Parti'nin Bush'a karşı çıkardığı Başkan adayı olan John Kerry'nin de danışmalar listesinde yine Benjamin Barber yer alıyor.
Peki "Karşılıklı Bağımlılık" ne demek? Barber, bunu şöyle açıklıyor:
"Bir zamanlar uluslar, geleceklerini güvence altına almak için sadece egemenlik kavramına dayanıyorlardı. Bugün ise birbirlerine dayanmak durumundalar. Bazılarının yoksulluğunun diğerlerinin zenginliğini tehdit ettiği bir dünyada, hiç kimse en az güvende olandan daha güvende değildir. Karşılıklı bağımlılık, idealistlerin ortaya attığı bir strateji değil, realist bir gerekliliktir."
Bir diğer deyişle, dünya o kadar iç içe girmiş durumda ki, zenginlerin fakir sorunlarına yüz çevirmeleri artık mümkün değil. Hiç bir ülke, sınırlarını kapayıp kendini güvence altına alamıyor. Eğer dünyayı küresel düzeyde iyileştirmeye uğraşmazsanız, iyileşememiş kısımlar gelip sizi evinizde terör silahıyla vurabiliyor.
Barber'a göre çözüm, "karşılıklı bağımlılık" bilincinin hükümetlere etki etmesi. Bu da, kanaat önderlerini etkilemekle mümkün.
İşte Barber, başında bulunduğu New York merkezli düşünce kuruluşu " Democracy Collaborative " aracılığıyla, 11 Eylül 2001'den bu yana her yılın 11-12 Eylül günlerinde "Karşılıklı Bağımlılık Günü" düzenliyor. Çağrılanlar, kendi ülkeleri ve medeniyetleri içinde etkin olduğuna veya olacağına inanılan isimler. Bu yılki davetliler arasında, başta belirttiğim Prodi ve Gorbaçov gibi "yıldız"ların yanında; ABD'deki Başkan adaylığı yarışında John Kerry ile kapışan Vermont valisi Howard Dean, İtalyan Parlamentosu sözcüsü Pier Ferdinando Casini, Slovenya eski Cumhurbaşkanı Milan Kucan, Fransa'nın eski başbakanı Michel Rocard, BM özel büyükelçisi Harry Belafonte gibi isimler var. Macaristan, Brezilya, İsviçre gibi ülkelerin eski devlet başkanlarından dünyaca ünlü din adamlarına, siyasi yorumculara ve sanatçılara kadar çok geniş bir yelpazeden davetliler Roma'da boy gösterecek.
Birlikte, "Karşılıklı Bağımlılık Marşı"nı söyleyip, insanlığın küresel sorunlarını tartışacağız. Ev sahipliğimizi, Roma Belediye Başkanı Walter Veltroni yapıyor.
Öte yandan "Karşılıklı Bağımlılık Günü", dünyanın dört bir yanındaki farklı üniversite kampüslerinde ve sivil toplum merkezlerinde kutlanacak. Eğer dilerseniz, siz de internetten bu etkinliğe katılabilir ve "Karşılıklı Bağımlılık Deklarasyonu"nu imzalayabilirsiniz. (www.civworld.org)
Roma'daki etkinliklerden biri de, farklı dinlerden temsilcilerin söz alacağı "dinler arası diyalog" toplantısı. Katılımcılardan biri, İsrail'deki "İnsan Haklarını Savunan Hahamlar" kuruluşunun üyesi olan, sevgili dostum haham Jeremy Milgrom. Jeremy, İsrail'deki Bedevi Araplara yardım eli uzatmak ve kutsal topraklardaki iki düşman halkı barıştırmak için bugüne dek çok uğraştı. İnanıyorum ki, Filistin sorununun çözümü için "Bağımlılık Günü"nde önemli perspektifler sunacak.
Ve tüm bu "karşılıklı bağımlılık" vizyonundan Türkiye için de çıkarabileceğimiz önemli bir mesaj var: "Kızıl elmacılar" namıyla da bilinen koyu milliyetçilerimizin ideolojisi, 21. yüzyılda artık pek bir anlam ifade etmiyor. Türkiye'nin çıkarı, içine kapanmayı değil, "karşılıklı bağımlı" hale gelen dünya ile bütünleşmeyi gerektiriyor.
Bunu görmemekte ısrar eden "modellerin" Kuzey Kore ve Küba olması da, zaten yeterince açıklayıcı değil mi?...