Türkçe Yazılar

Gezegenimiz Ne Kadar Anlamlı?

[3 Eylül 2004 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı] Geçen günkü Radikal gazetesinde "Uzayda İki Komşu Daha" başlıklı bir haber vardı. Söz konusu "komşular", varlıkları yeni keşfedilen iki gezegendi. Radikal, Güneş sisteminin dışında, Dünya'nın 10-20 kat büyüklüğündeki bu iki gökcisminin "yaşama müsait olduğunun sanıldığını" da ekliyordu. Yani, bu gezegenlerin üzerinde küçük yeşil adamlar bulmayı bekleyebilirdik. Söz konusu küçük yeşil adamlar beklentisi veya daha genel bir ifadeyle "uzaylılar"ın varlığına inanç, çağdaş popüler kültürün önemli temalarından birini oluşturur. Kendi galaksilerinde garip uygarlıklar kuran, kimi zaman dünyamızı istila eden veya nadiren de olsa insanlığa dostluk elini uzatan bu hayali varlıkları anlatan yüzlere bilim-kurgu eseri vardır. UFOculuk Mitolojisinin Perde Arkası Bu "UFOculuk" mitolojisinin altında ise, çoğu insanın ilk bakışta fark edemediği bir "kozmoloji" yatar. Bu kozmolojide, insanoğlu, evrende pek özel ve merkezi bir yer taşımayan, öylesine ortaya çıkmış bir varlıktır. İnsan evrenin bu köşesinde rastgele var olmuş bir "canlı türü" olarak gösterilirken, çizilen bin bir ayrı türde garip "uzaylı", bizim, "varlıklar arasında herhangi bir varlık" olduğumuz mesajını verir. Bu kozmolojinin dayandırıldığı bir de bilimsel zemin vardır: Kopernik devrimi. Hikayeye göre, Kopernik öncesinde insanlık Dünya'yı evrenin merkezi zannederken, bu büyük bilim adamı gezegenimizi asli mütevazi yerine oturtmuş ve "önemsizliğini" göstermiştir. Buna "hikaye" diyorum, çünkü gerçek daha farklıdır. Kopernik'in Dünya'nın Güneş Sistemi'ndeki yerini belirlediği doğrudur, ama kendisi bundan dünyanın ve insanın amaçsızlığı sonucunu çıkarmamıştır. Dahası, son 20-30 yılda elde edilen bilimsel bulgular, gezegenimizin ve insanoğlunun, Kopernik öncesi dönemde sanılandan bile daha merkezi ve önemli bir konumda olduğunu göstermektedir. İmtiyazlı Gezegen Dünya Geçtiğimiz aylarda yayınlanan "İmtiyazlı Gezegen Dünya" (The Privileged Planet: How Our Place in the Cosmos is Designed for Discovery) adlı kitap, söz konusu bilimsel bulguları gözler önüne seriyor. (Kitaba, aynı adlı internet sitesinden ulaşmak mümkün: www.privilegedplanet.com) Kitabın iki yazarından biri, Iowa Üniversitesi'nden astronomi profesörü Guillermo Gonzalez. Diğeri ise felsefe ve teoloji alanlarında doktorası bulunan Jay W. Richards. İki yazar, Dünya'nın, evrende belki de başka hiç bir örneği bulunamayacak kadar "özel tasarlanmış" bir gezegen olduğunu anlatıyor. Örneğin Dünya'nın Samanyolu galaksisi içindeki oldukça "kenarda" duran yerinin, bizim evreni keşfetmemiz için çok ideal olduğunu gösteriyorlar. Eğer galaksinin merkezinde olsak, hiç bir zaman dış galaksileri gözlemleme şansımız olmayacakmış. Yazarlar, Güneş Sistemi içindeki iki dev gezegen olan Jüpiter ve Satürn'ün, Dünya'yı dış uzaydan gelen meteorlardan nasıl koruduğunu da açıklıyor. Kitapta dünyadaki kara-su dengesinin ve hatta suyun fiziksel özelliklerinin bile insan yaşamı için en uygun değerlerde olduğu anlatılıyor. Eğer su, bilinen tüm sıvıların aksine üstten donmaya başlamasa, denizlerde yaşam olmayacak ve dolayısıyla biz de var olamayacakmışız. Kitap boyunca elementlerin yapısından, nükleer kuvvetlere, yerçekiminin şiddetinden Ay'ın Dünya üzerindeki etkisine kadar, gözlemlenebilir evrendeki hemen her şeyin "tam olması gerektiği" gibi olduğunu görüyorsunuz. Bu nedenle yazarlara göre Dünya, öylesine bir gezegen değil, biz insanlar için özel olarak "tasarlanmış" bir barınak. Yazarların vardığı bu sonuç ise hepimiz açısından çok önemli. Çünkü Dünya'nın tasarlanmış oluşu, "neden varız" sorusuna da ışık tutuyor. Ve emin olun, çoğunlukla kariyer kaygılarına, statü hesaplarına ve "kim-nerede-nasıl" dedikodularına indirgediğimiz modern yaşamlarımızda, o temel soru üzerinde de şöyle bir durup düşünmek gerekiyor.
All for Joomla All for Webmasters