Şaron Politikalarının İlham Kaynağı: Vladimir Jabotinsky
[28 Mart 2004 tarihli Zaman gazetesinde yayınlandı]
İsrail'in Şeyh Ahmed Yasin'i hükümet kararı ile öldürmesi, tüm dünyada tepkilere neden oldu. Hemen herkes, Şaron hükümetinin bu suikastla Ortadoğu'ya sadece kan ve ateş getireceğini konuşuyor.
Bir taraftan da, Şaron'un bu şiddet politikasıyla neyi amaçladığını tartışıyor.
Şaron'un amacını anlamak için yapılması gerekenlerden biri ise ideolojisini anlamak... Bu ideolojinin kökeni ise Şaron'un, onun liderliğini yürüttüğü sağcı Likud Partisi'nin ve genel olarak tüm İsrail sağının fikir babası sayılan Vladimir Zeev Jabotinsky'e uzanıyor.
Jabotinsky kimdir?
Jabotinsky, 1880 yılında doğmuş bir Rus Yahudi'siydi. Yüzyılın başlarında, o sıralarda yeni kurulan Siyonist hareketin aktif bir elemanı olarak ün kazandı. Siyonizm, ulusal bir devletleri olmayan Yahudilere Filistin'de bir vatan kurma projesiydi. Siyonistlerin çoğu, sosyalist eğilimliydi. Jabotinsky ise sosyalizmden çok, Avrupa'da giderek yükselmekte olan faşizan akımlara ilgi duyuyor ve Siyonizm'i de öyle bir temele oturtmak istiyordu.
1910'lu yıllar boyunca Avrupa'yı dolaşarak Yahudi cemaatlerini Siyonizm'e kazandırmaya çalıştı. Ancak Filistin'in Osmanlı egemenliğinde oluşu, Siyonist rüyayı çıkmaza sokuyordu. I. Dünya Savaşı, bu çıkmazın aşılması için bir fırsat yarattı. Osmanlı İmparatorluğu 1915 yılında Almanya yanında savaşa girdiğinde, Siyonizm kendisini karşı tarafta konumlandırdı.
Osmanlı'nın savaşa girdiğini öğrendiğinde Fransa'nın Bordeaux kentinde bulunan Jabotinsky, sonraları şöyle yazacaktı: “Bordeaux'daki o sabaha dek, sadece bir gözlemciydim... Türkiye'nin hareketi, beni tek bir günde İtilaf devletlerinin fanatik bir savunucusuna dönüştürdü.”
Bu “vizyon” içindeki Jabotinksky, İngiliz hükümetini Osmanlı'ya karşı savaşmak için “Yahudi lejyonları” kurmaya ikna etti. İngiliz ordusu bünyesinde oluşturulan üç Yahudi birliği, Filistin cephesinde Osmanlı ordularına karşı savaştı. General Allenby'nin Kudüs'e giren birlikleri arasında, Jabotinsky'nin Siyonistleri de vardı.
Faşizme doğru
1920'li yıllarda, Jabotinsky, sosyalist çizgideki Dünya Siyonist Örgütü'nden (DSÖ) ayrılarak yeni bir hareket kurdu. Adına “Revizyonist Siyonizm” deniyordu. İdeolojisi, sosyal Darwinist ve militaristti. Jabotinsky, Yahudilik'in geleneksel ahlaki değerlerine pek sıcak bakmıyor, örneğin Tevrat'taki “komşunu kendin gibi seveceksin” hükmünü eleştirerek şöyle diyordu: “Günümüz ahlak kuralları içinde çocuksu hümanizmin etkisi yoktur. Dünya siyasal yaşamını şekillendirecek olgu, sadece ve sadece güçtür. Komşusu ne kadar iyi ve candan olursa olsun, ona inananlar aptaldır.”
Jabotinsky, Filistin'e yapılan Yahudi göçüne kısıtlamalar koyan İngiltere'ye karşı sert bir mücadele yürütülmesini savunuyordu. Bu amaçla giriştiği terör eylemleri nedeniyle bir dönem hapis yattı. Britanya'dan uzaklaştıkça, dönemin yükselen yıldızı olan faşist İtalya'ya yaklaştı; Mussolini'yi övmeye başladı. İki taraf arasında kurulan ilişkiler sonucunda, Jabotinsky'nin Yahudi milis örgütü “Betar”, Kasım 1934'te İtalya'nın Civitavecchia kasabasındaki bir eğitim kampında misafir edildi. 1936 yılında Mussolini'nin de ziyaret ettiği kampta, faşist İtalya'nın “Kara Gömlekliler” adlı paramiliter sokak çeteleri, Betar üyesi Yahudilere askeri eğitim verdiler. Bu eğitimin “başarısı”, Filistin'deki İngiliz ve Arap hedeflerine düzenlenen kanlı saldırılarda kanıtlanacaktı. Faşizan ideolojisi ve bağlantıları nedeniyle, Vladimir Jabotinsky, zamanla ilginç bir lakap kazandı: “Vladimir Hitler”.
Terör örgütlerinden Likud Partisi'ne
Jabotinsky 1940'ta öldü. Ancak kurduğu “sağ kanat Siyonizm” yaşamaya devam etti. Onun en büyük öğrencisi olan Menahem Begin'in Irgun adlı örgütü, 1940'lı yıllarda Filistin'deki Araplara ve İngiliz yönetimine karşı terörist bir savaş başlattı. 22 Temmuz 1946'da Irgun militanları, Kudüs'teki King David otelini havaya uçurarak, 91 asker ve sivili öldürdüler. Bunların bir kısmı İngiliz, bir kısmı Arap, bazıları ise Yahudi'ydi! 9 Nisan 1947'de Irgun militanları bu kez Deir Yassin adlı Arap köyünü bastılar ve köydeki 254 masum insanın hepsini, kadın çocuk ayrımı yapmaksızın öldürdüler.
Eli kanlı Irgun'u bile “fazla yumuşak” bularak ondan ayrılan “Lehi” adlı fraksiyon ise İngiliz düşmanlığında o kadar ileri gitti ki, Nazi Almanya'sı ile ittifak arayışına girdi. Lehi'nin önde gelen isimlerin biri ise Yitzhak Şamir adlı genç bir teröristti.
1948'de İsrail kurulduğunda, Irgun ve Stern'in terörist kadroları, İsrail ordusuna katıldılar. Menahem Begin ve Yitzhak Şamir gibi liderleri ise Herut adlı bir siyasi parti kurarak meşru siyasi aktörler olarak yerüstüne çıktılar. Jabotinksy'nin mirası, artık Herut Partisi'nde yaşıyordu.
1970'lere kadar marjinal bir parti olan Herut, İsrail'in 1973 (Yom Kippur) savaşında yaşadığı şoktan sonra, iktidardaki İşçi Partisi'nin düşüşüne paralel olarak hızla yükseldi. Diğer bazı aşırı sağcı partilerle birleşerek “Likud” (Birlik) adını aldı. 1977 seçimlerini kazandığında, eski terörist Mehahem Begin'i başbakanlığa taşımış oluyordu. Likud'un yükselen yıldızlarından biri ise üniformalı döneminde ünlü “Kibya katliamı”nı gerçekleştirmiş olan emekli general Ariel Şaron'du.
Ariel Şaron, Begin hükümetinde savunma bakanı oldu ve 1982'deki Lübnan işgalini bizzat yönetti. İşgal sırasında yaşanan korkunç Sabra ve Şatilla katliamı; Şaron'un, bu iki kampın etrafını çevirip, içerdeki Müslüman Arapların yeminli düşmanı olan Falanjistlere “buyrun, katliam yapın” demesiyle gerçekleşmişti. Dolayısıyla Şaron, “Lübnan kasabı” olarak tarihe geçti.
Demirden Duvar
Şaron,2000 yılında yeniden sahneye çıktı, Mescid-i Aksa'da bir provokasyon yapıp “İkinci İntifada”yı körükledi. Akan kanlar, onu önce Likud'un lideri sonra da İsrail'in başbakanı yaptı. Şimdi daha fazla kan akıtmaya çalışıyor. Belli ki Şaron, şiddet ve ölüm üzerine kurulu bir siyaset izliyor. Bu siyasetin kökeni ise, aslında Vladimir Jabotinsky'nin 1920'lerde geliştirdiği “Demirden Duvar” doktrinine dayanıyor.
Jabotinsky, İsrail siyasi literatürüne geçen bu doktrini, 1923 yılında Haaretz gazetesinde yayınlanan “Demirden Duvar” başlıklı makalesinde şöyle açıklamıştı:
“Tüm yerli halklar, kendilerini kurtarmaya yönelik bir ışık gördükleri sürece, topraklarına yerleşen yabancı kolonicilere karşı direnirler. Araplar da, Filistin'in İsrail toprağı haline gelmesini engelleyebileceklerine dair bir umut taşıdıkları sürece, direneceklerdir. Dolayısıyla yerleşimimiz; ancak onların asla parçalayamayacakları, Yahudi süngülerinden oluşmuş bir DEMİRDEN DUVAR'ın arkasında gelişebilir... Gönüllü bir anlaşma kesinlikle mümkün değildir. Araplar bizden kurtulabileceklerine dair az bir umut bile besleseler, direnişten vazgeçmeyeceklerdir.”
İsrailli tarihçi Avi Şlaim, Jabotinsky'nin bu doktrininin, İsrail'in Filistinliler konusundaki politikasının temeli olageldiğini söyler. Şaron hükümetinin de mevcut politikası aynı doktrine sıkı sıkıya bağlıdır. Hedef, Filistinlileri öldürerek, ezerek, fakirleştirerek, liderlerini ortadan kaldırarak, sonuçta onları tümüyle umutsuz bırakmaktır. Hesapta, bu umutsuzluk sonuçta Filistin direnişini çözecek ve Filistinliler, İsrail onlara ne verirse onu kabul edip başlarını öne eğeceklerdir. İşte Ariel Şaron'un Şeyh Ahmed Yasin'i ortadan kaldırarak bir kan banyosuna davetiye çıkarması, böyle bir ideolojik “vizyon”un ürünüdür.
Tüm bunlar, akla son bir soru getirir: Jabotinsky, “Demirden Duvar”da tüm Filistin'in Yahudileştirilmesini savunmuş, bu topraklardaki Arapların ise “depopülasyon”a uğratılması gerektiğini söylemişti. Yani Filistinleri öldürerek ve sürerek, “etnik temizlik” uygulanmalıydı. Hatta Jabotinsky, Hitler'in aynı işi Avrupa'da “başarıyla” gerçekleştirdiğini söyleyerek şöyle demişti: “Hitler, her ne kadar bize düşman olsa da bu fikre dünyada iyi bir isim vermiştir.”
Acaba Şaron'un ve diğer İsrailli radikallerin “Kızıl Elması” bu mudur?
Eğer öyleyse, Filistin'de daha çok kan akacak demektir. Ve Türkiye de dahil olmak üzere tüm “özgür dünya”nın, Şaron ve avanesine “dur” demesi gerekmektedir.