[18 Temmuz 2011 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Evvela, terör saldırısıyla şehit düşen 13 askerimizi acıyla ve saygıyla anıyorum. Allah’tan ruhlarına rahmet, acılı ailelerine sabır diliyorum.
Bunun PKK’nın Türkiye’ye yaşattığı sayısız acılardan biri olduğu ortada. Bu örgüt, bugüne dek altı bine yakın güvenlik görevlisini ve neredeyse bir o kadar sivil vatandaşı öldürdü. (Ve o yüzden, bence, sadece “isyancı” bir gerilla hareketi değil, sivilleri de vuran bir terör örgütü olarak nitelendirilmeyi hak etti.)
Ancak PKK’nın kendisi de bundan çok daha fazla kayıp verdi. 30 binden fazla Kürt genci, devletimizin soğuk tabiriyle “ölü olarak ele geçirildi”. “Faili meçhul”lere kurban giden binler, bunun cabası.
Peki tüm bu şiddet ne için? Ne uğruna battı ve batıyor ve bunca güneş?
‘Türk sömürgeciliği’
PKK’ya ve sempatizanlarına göre, bu sorunun cevabı apaçık: Kürtleri kurtarmak, onları özgürleştirmek için.
Geçenlerde Twitter’da bana gelen bir mesaj, bunu daha da vurgulu biçimde ifade ediyordu:
“PKK’nın mücadelesi, Kürtleri Türk sömürgeciliğinden, Türk devletinin egemenliğinden kurtarıp özgür bir halk yapmak.”
Bu mesajı yollayan (ve PKK sempatisi aşikar olan) yorumcu, AK Parti’ye ise epey tepkiliydi. Sebebini de şöyle açıklıyordu:
“BDP Kürtleri örgütlüyor, toplumsallaştırıyor. AKP ise bireyselleştiriyor.”
Bunu okuyunca, “harika” dedim. “Evet, olay tam da bu.”
Sebebini izah edeyim. Dikkat ederseniz, söz konusu mesajda “Türk sömürgeciliğinden, Türk devletinin egemenliğinden” bahsediliyor. Yani, bunu yazan zannediyor ki, Türkiye Cumhuriyeti, Kürt vatandaşlarını, onlar Kürt kendi de Türk olduğu için ezdi.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin ezdiği nice Türk de var. Sağcısıyla, solcusuyla, başörtülüsüyle devlet baskısından ve zulmünden payını almış Türklerin sayısı onmilyonları buluyor. Dolayısıyla da sorun, Türkiye’deki devletin “Türk” karakteri değil, otoriterliği. 80 yıldır ehlileştirmeye çalıştığımız otoriterliği.
Peki, eğer bir gün bir “Kürt devleti” olursa, onun da otoriter olmayacağı nerden belli? Onun da nice Kürdü “gerici”, “hain”, “karşı-devrimci” diye yaftalayıp ezmeyeceği nerden malum? Dahası, bu Kürt devletine giden yolda daha ne kadar acı çekilecek? Sınır çizilirken yaşanacak gerilim ve muhtemel çatışmalarda kaç insan ölecek?
Halka karşı birey
Ben, tek tek bireylerin hayat, hak ve hürriyetini önemsediğim için, bu sorulara kafa yoruyor, olabildiğince az acıya sebep olacak bir çözüm umuyorum. Bunu da tüm Kürt bireyleri “Türkiye halkı”nın eşit ve özgür yurttaşları kılacak bir gelecekte görüyorum.
Ama işte tam da bu “Kürtleri birey olarak önemseme” fikri, PKK’yı kızdırıyor. Hayır, istiyorlar ki, Kürtleri ille de bir “halk”ın parçaları olarak görelim. O “halk”ın dağdaki örgütüne ve hapisteki önderine de eyvallah diyelim.
Yani, çok tanıdık bir biçimde, kabul edelim ki, “Kürt halkı” diye “imtiyazsız, kaynaşmış” bir kitle, onu temsil eden bir Tek Parti ve ona yol gösteren bir Ulu Önderlik var.
PKK ve yan kuruluşları, işte bu esas üzerine Kürtleri “örgütlüyor.” Kürtleri “bireyselleştiren”, yahut onlara etnik kimlik dışında değerler (mesela “Müslüman kardeşliği”) önerenler, yani AK Parti ve bölgede faaliyet gösteren cemaatler, PKK’nın silahlı saldırılarına, molotof kokteyllerine hedef oluyor. “Kürtlere İslam lazımsa onu da biz getiririz” dahi diyor, gerçek ilham kaynakları “İslam öncesi Kürtlük” ve gerçek vizyonları “İslam sonrası Kürtlük” olduğunu bildiğimiz kadrolar.
Kürt dostlara naçiz uyarım ise şu: Özgürlük, halkların değil, bireylerin sahip olduğu bir değerdir. PKK’nın “halkçılığından” ise özgürlük çıkmaz; örgüt kadrolarına mutlak iktidar, diğer Kürtlere esaret çıkar.