Türkçe Yazılar

Gelecek Dört Yıl

[13 Haziran 2011 tarihli Star gazetesinde] Beklendiği gibi oldu: AK Parti bir seçimden daha galip çıktı. CHP’de azıcık kıpırdanma, MHP’de “durumu koruma”, Bağımsızlar’da gelişme oldu. Bana sorarsanız, dünün en güzel sonucu, son aylarda içine sürüklendiğimiz hırçın ve öfkeli “seçim kampanyası”nın bitmesiydi. Şimdi önümüzde yeni bir dönem var. Siyasetçilere düşen de, karşılıklı yıpratma çabasını bir kenara bırakıp, ülke için birlikte neler yapabileceklerine bakmak. AK Parti, her ne kadar seçimden muazzam bir galibiyetle çıkmış olsa da, zor bir döneme giriyor. (Cumhuriyet tarihinde üst üste üç seçim kazanabilmiş tek diğer parti olan Demokrat Parti’nin de en zor dönemi üçüncü dönemiydi.) Zorluğun bir sebebi bu kadar uzun süre iktidarda kalmanın yaratabileceği yorgunluk ve rehavet ise, bir diğer sebebi de muhalefetin dinamizminin muhtemelen giderek artacak olması. Söz konusu “dinamizmin” bir önceki dönemde darbe tertipleri ve kapatma davası gibi anti-demokratik mecralardan aktığını biliyoruz. Bunlar ise, bir taraftan AK Parti’yi tehdit ediyor ama bir taraftan da onun demokrat misyonunu perçinliyordu. Bir başka deyişle, ordusal veya yargısal saldırılara karşı AK Parti’nin yanında yer almak, demokrasiyi savunmanın bir gereğiydi. Kemalistlerin “yandaş” diye yaftaladığı çoğu insan, aslında bu ilkeye göre davrandı. Yeni muhalefet Ancak, tahminim o ki, AK Parti karşıtlarının artık daha demokratik araçlar kullanacağı bir döneme giriyoruz. (Buna Kemalistlerin “silah bırakması” ve “düz ovaya inmesi” de diyebilirsiniz.) Bu ise, “demokrasiyi desteklemek AK Parti’yi desteklemektir” formülünü eskitecek. Çünkü siyaset normalleşmiş olacak. Çekişme, “rejim” ile geniş halk kitleleri arasında değil, demokratik ülkelerde olduğu gibi, her ikisi de farklı halk kitlelerini temsil eden “merkez sağ” ile “merkez sol” arasında yaşanacak. Bu normalleşmeyi kuşkusuz büyük ölçüde AK Parti’ye ve onun “vesayet rejimi”ni tasfiye edişine borçluyuz. Ama aynı durum, AK Parti’nin kendi yükselttiği demokrasi çıtasına göre de test edilmeye başlaması anlamına geliyor. Muhalefet, Ergenekonculuk havasından çıkıp da işçi grevleri, öğrenci eylemleri ve “internetime dokunma” gösterileri ile ifade buldukça, meşruiyet kazanacak ve iktidarı daha da zorlayacak. Ve işte bu yüzden AK Parti’nin kendi demokrasi idealinin çıtasını yükseltmesi, ilk döneminde gösterdiği reformizmin yeni ve güncellenmiş bir versiyonunu göstermesi lazım ki, son sekiz yıldır taşıdığı özgürleştirici misyonunu devam ettirebilsin. Yeni Anayasa Reformizm dendiğinde akla gelen ilk şeyse kuşkusuz yeni anayasa meselesi. Ben bu satırları yazarken meclis aritmetiği kesinleşmemişti, ama AK Parti’nin sandalye sayısı 330’ın kılpayı altında gözükmüyordu. Bunu kötü haber olarak gören, çünkü özgürlükçü ve demokrat bir anayasa için muhalefetle uzlaşmanın mümkün olmadığını varsayanlar olacaktır. Oysa ben biraz daha iyimserim. AK Parti’nin muhalefetle, özellikle de CHP ile uzlaşmasını sadece mümkün görmüyor, bunun iyi bir şey olacağını düşünüyorum. CHP tabanında kendilerini “Cumhuriyet’in birinci sınıf vatandaşları” olarak gören geniş bir kitle olduğu doğru. Ama bunların çoğu “eski güzel günler”in bittiğinin farkında. CHP’deki “yenilenme” çabası, bunun bir sonucuydu. Dolayısıyla, şimdi AK Parti, CHP’nin seçim sürecinde ortaya koyduğu bazı özgürlükçü söylemleri hatırlatıp, “madem özgürlük diyordunuz, hadi yapalım özgürlükçü bir anayasa” diyebilir. Aranan “yüzyıllık fırsat”, belki de böylesi bir “büyük uzlaşı”da bulunacaktır.
All for Joomla All for Webmasters