Zerdüşlüğe Karşı Şamanlık: Nasıl ve Niçin?
[Haber 365 sitesinde yayınlandı]
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Başbakan Erdoğan’ın aynı şehirdeki mitinginde bahsettiği “Zerdüştlük” meselesine atıfla şöyle demiş:
“Yıllar önce dedelerimiz, ecdadımız [Zerdüştlüğe] inanabilir bu bir gerçektir. Sayın Başbakan bunu bugün kullanıyor. O zaman Kürtlerden bir siyasetçi çıkar der ki senin de ataların şamandı. Kımız içiyorlardı.”
Ama, açıkçası, Baydemir’in bu sözlerinin pek bir anlamı yok. Çünkü Erdoğan “Kürtler eskiden Zerdüştmüş” demek için açmadı bu konuyu. Bu İslam-öncesi inancı diriltmek isteyen Kürt milliyetçileri olduğunu söyledi ve onları eleştirdi.
Yoksa, elbette, İslamiyet öncesinde Kürtler Zerdüşt, Türkler Şaman, Araplar da putperestti. Bunda tartışacak bir şey yok. Ama eğer kalkıp da “bu eski inançları diriltelim, İslam-öncesi kültüre dönelim” derseniz, orada tartışmaya ve eleştirmeye değer bir şey var.
Önce, eğri oturup doğru konuşalım. Söz konusu “İslam-öncesi merakı”nı, bizim ülkeye Kemalizm getirdi. Kurduğu tek-partili otoriter cumhuriyetle Osmanlı tarihi ve kültürü arasındaki tüm bağları koparmak isteyen Cumhuriyet Halk Fırkası, “İslam-öncesi Türklüğe” merak sardı. Bunu ise, “keşfetmeyi” bırakın, yoktan icad etti; “Türk Tarih Tezi” gibi uydurmalarla tümüyle hayali bir “İslam öncesi altın çağ” oluşturdu.
Bu İslam-dışı Türkçülük zamanla yumuşayıp, İslam’la barışmasına, hatta bir onunla bir “sentez” oluşturmasına rağmen, radikal bir damarı da ayrı bir kol olarak yaşadı. Nihal Atsız’ın savunduğu Türk ırkçılığında veya “Türk solu” gibi yayınların temsil ettiği ulusalcılıkta, hala bu “İslam-öncesi Türklük” fetişizmini ve onun bir parçası olan Şamanizm sempatisini görebiliyoruz.
Türk tarafındaki ırkçıların durumu bu iken, Kürt tarafındaki ırkçılar da farklı bir yol seçmedi. Bütün Müslümanlar arasında bir “ümmet fikri” ve “kardeşlik duygusu” oluşturan İslamiyet’i “ulus inşası”nın önünde bir engel olarak gördüler. PKK, o nedenle İslam’ı uzun süre kötüledi. “İslam-öncesi Kürtlük” hayalini de en açık olarak eski Diyarbakır Belediye Başkanı (ve meşhur Leyla Zana’nın eşi) Mehdi Zana ifade etti. 2007 yılındaki bir söyleşide, Kürtlerin “kılıç zoruyla ve yanlışlıkla” Müslümanlığa geçtiğini, asıl dinlerinin ise Zerdüştlük olduğunu savundu.
Kuşkusuz “din özgürlüğü” çerçevesinde herkesin istediği dine inanma ve onu yayma hakkı var. Ancak neo-Şaman Türklere ve neo-Zerdüşt Kürtlere dair şunları demek lazım:
Öncelikle, İslam-öncesi dönemde ne Türkler ne de Kürtler için bir “altın çağ” yoktur. Aksine, tarih bilgimiz, İslam medeniyetine katılmanın her iki halk için de büyük bir kültürel sıçrama anlamına geldiğini gösteriyor. Her iki halkın da ünlü şairleri, edebiyatçıları, düşünürleri veya mimari eserleri hep Müslümanlık dönemine aittir. Böyle olması da çok normaldir; çünkü “Ortaçağ” denen devirde dünyanın en parlak, en gelişmiş ve en özgür medeniyeti İslam medeniyetiydi.
Dahası, “İslam-öncesine dönme” çabasının Avrupa tarihindeki hangi siyasi harekete paralel durduğuna dikkat etmek gerekir: Naziler. Evet, Hıristiyanlığı (aynı bizim ırkçıların İslam’ı gördüğü gibi) “ulus bilincini öldüren” bir din olarak görülen Naziler, Hırıstiyanlık-öncesi pagan Cermen inançlarını diriltmeye çalışmışlardır. Hitler’in antik Cermen festivallerini yeniden organize etmesinin, Ari ırkın kökeni sayılan Hint kültüründen alınan “gamalı haç”ı benimsemesinin sebebi budur. (Gamalı Haç’ın Hıristiyan Haçı ile alakası yoktur.)
Bir başka deyişle, antik pagan inançları devlet (veya “örgüt”) eliyle diriltmeye çalışmak, faşizmin alamet-i farikasıdır.
Türkiye’nin bir şansı, söz konusu faşist eğilimlerin bugüne dek hem Türk hem de Kürt tarafında marjinal kalmasıdır. Bunu da, başka herşeyden çok, her iki tarafın ırkçılarının da hiç hoşlanmadığı İslamiyet’e ve onun topluma kazandırdığı “kardeşlik duygusu”na borçluyuz.
AK Parti, bu duyguyu büyük ölçüde sahipleniyor ve bu sayede “bölge insanı” ile duygudaşlık kurabiliyor. İyi de yapıyor.
Tabii ki Kürt sorunu sadece “din kardeşliği” duygusu ile çözülemez. Meselenin “hak ve özgürlük” boyutu kritiktir. Ama hak ve özgürlüğe sahip olan insanlar arasında bir “gönül bağı” olup olmadığı sorusu da kritiktir.
İşte neo-Şamanlar ve neo-Zerdüştler, bu “gönül bağı”nı yok etmek istiyorlar. Ne var ki işleri zor ve şansları düşük. Çünkü hedef aldıkları İslamiyet, hiç de kolay bir rakip değil…