Marksistlerin Afyonu
[2 Mayıs 2011 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
İşçi Bayramı 1 Mayıs, dün Taksim’de ikinci kez serbestçe kutlandı. Hem de hiç bir polis copu ve biber gazı olmadan... (“Polis devleti” olmuştuk ya hani; ondandır herhalde.)
Kutlamalar coşkulu ve renkliydi. Meydanı süsleyen posterler arasında ise, dev kollu işçiler kadar, “komünizmin babası”nın, yani Karl Marx’ın portresi de vardı.
Marx kadar popüler olmak, çok az düşünüre nasip olmuştur. Şimdiki bir şey değil, asıl 70’lerdeki rüzgarı çok güçlüydü. Türkiye dahil pek çok ülkedeki okumuş-yazmışların çoğu “Marx usta”nın yolundan gidiyor, aralarında sadece Marksizm’in hangi versiyonunun seçileceği konusunda ihtilaf çıkıyordu.
Aradan zaman geçti ve 70’lerde koyu Marksist olanların bazıları tamamen bazıları da kısmen “liberalleşti”. İkinci gruptakiler, eski ideolojilerine olan nostaljik bağlarını yine de koruyorlar. Küresel ekonomideki her kriz karşısında “Marx haklıymış” diye heyecana kapılmaları, bizi eninde-sonunda sosyalizme ulaştıracak “tarih yasaları”na iman tazelemeleri, bundan.
Marx’ı ‘doğru’ anlamak
İyi, güzel de, bu Markist koronun pek değinmediği bir sorun var ortada: Dünya Marksizm’i denedi!.. Hem de defalarca denedi. Sonuç her seferinde hüsran oldu. 100 milyona yakın insan, devrimlere, gulaglara ve “kollektivizasyon”lara kurban gitti. Dahası, komünizmin uygulandığı her ülke sefalete ve diktatörlüğe boğuldu.
Peki ama acaba sorun, Marx’ın yolundan gidenlerin, o büyük düşünürün o müthiş fikirlerini anlayamaması mıydı? Problem, “Marx’ı yanlış yorumlayanlar” olmasındı sakın?
İşte bu savunmayı geçtiğimiz günlerde masaya yatıran bir isim var ki, bu konularda söz söylemeye benden çok daha yetkin: Sabancı Üniversitesi profesörü ve Taraf gazetesi yazarı Halil Berktay. Komünist harekette uzun bir geçmişi olan Berktay hoca, köşe komşusu olan TKP eski lideri Nabi Yağcı’ya yönelik bir dizi yazıda eleştirdi bu “Marx demokrattı, özgürlükçüydü, ama biz anlamadık” romantizmini. Özetle, şöyle dedi:
“Bir kere... sosyalizmin başarısızlığının ‘Marx’ı yanlış okumak’tan kaynaklandığı kadar sakat bir idealizm az bulunur. İkincisi, bana göre Lenin pekâlâ iyi bir Marksistti, Stalin de iyi bir Leninist. Çünkü üçüncüsü, öyle demokrat ve özgürlükçü bir ‘gerçek Marx’ da yok aslında .”
Sakat idealizmler
Yani dikta ve şiddet, Marksizm’in özündeydi; onu “yanlış okuyanlar”da değil. Bu “yanlış okuma” söylemindeki ısrarın sebebi de, Marx’a duyulan bir romantik bağlılık ve “sakat bir idealizm”den başka bir şey değildi.
Kuşkusuz aynı “sakat idealizm”i başka ideolojilerde de görebiliriz. Örneğin Kemalistlere göre Kemalizm adına yapılan her hata, “Atatürk’ü yanlış anlayanlar”ın, sözgelimi onun o müthiş fikirlerini “gardrop Atatürkçülüğü”ne indirgeyenlerin suçudur. Tek Parti fecaatlerinin sorumlusu da İsmet Paşa veya Recep Peker’dir; onların üstündeki “Ebedi Şef” değil. “Atatürk’ü doğru anladığımızda” ise, sorunlar çözülecek, dertler bitecektir.
Oysa Halil Berktay’ın analiz yöntemi doğru: Bir siyasi ideolojiyi değerlendirirken, onun temel metinlerini objektif bir gözle okumanız lazım. Dahası, onun pratikteki sonuçlarına bakmanız lazım. Eğer o ideolojiyi uygulamaya kalkanların hepsi bir tür diktatörlüğe vardıysa, o zaman belki de “ yanlış” değil bilakis çok doğru anlamışlardır, “usta”larının fikriyatını...
Marksistler, bunu gördükleri gün, “afyon”larından da kurtulmaya başlayacaklar. Ama lezzetli bir meret olmalı ki bu, bir yakalanan kolay kolay bırakmıyor.