Fransız Laikliğinin Sefaleti
[18 Nisan 2011 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
"Ha Taliban, ha Sarkozy; al birini vur ötekine!”
Geçen hafta “laiklik hassasiyeti” yüksek bir dostumla kahve içerken söyledim bunu. Önce ne demek istediğimi anlamadı. “Ne alaka?” diye sordu. Ben de izah ettim: “Taliban Afganistan’daki kadınlara zorla peçe taktırıyordu, değil mi? Sarkozy’nin Fransası da aynı peçeyi zorla çıkartıyor. Biri din polisliği yapıyor; öteki laiklik polisliği.”
Sözünü ettiğim olay, Fransa’da “burka”ya, daha Türkçesi “peçe”ye konan yasak. Sarkozy’nin öncülüğünü yaptığı yeni bir yasaya göre, polisler artık sokakta peçe ile gezen kadınlara ceza kesiyor, hatta karakollara götürüp “uyarıyor”. (Bir tür “ikna odası” durumu yani.)
Soru, İslam’da “peçe”nin sahiden yeri olup olmadığı değil. (Ben de, çoğu uzman gibi, bunun “dinin gereği”nden ziyade “gelenek” olduğu kanısındayım.) Soru, insanların dinin gereği saydıkları bir şeyi, başkalarına zarar vermedikleri sürece, yapmakta hür olup olmadığı.
Kadınları ‘kurtarmak’
Bu hürriyete karşı çıkanlar, “ama o kadınlar kendileri için iyi olanı bilmiyor, biz onları kendilerine rağmen kurtaracağız” demiş oluyorlar. (BirGün gazetesindeki bir yazıda da aynı mantıkla “burka yasağı”na alkış tutulmuş.)
İyi de, Taliban da aynı şeyi söylüyor: “Kadınlar kendi ahiretleri için neyin iyi olduğunu bilmiyor; bizim onları kendi iyilikleri için burkaya sokuyoruz” diyorlar. İki örnekte de aynı had bilmezlik, aynı despotluk var. Birisi din, ötekisi “Aydınlanma” adına...
Dahası Sarkozy, “peçe yasağı”yla yetinecek gibi de değil. Adam kalkmış, “okul kantinlerinde helal yemek verilmemeli, sokakta namaz kılınmamalı, minareler engellenmeli” diyor.
Aslında böyle despotluklar çok yakışır Fransa’ya. “Fransız Devrimi” denen kan banyosundan bu yana fanatik bir din düşmanlığı ile yanıp tutuşan bir ülkedir burası. Binlerce din adamını giyotine gönderen, kiliseleri “Akıl Tapınağı”na çeviren Jakobenler’den beridir, Fransa’da dindar olmak “öteki olmak” anlamına gelir.
Son dönemdeki yenilik, bu din düşmanlığının hedefinin Hıristiyanlık’tan İslamiyet’e dönmüş olması. Katolikler zamanında çok çekmişlerdi “laisite” denen Fransız ucubesinden; sıra Müslümanlarda.
CHP laikliğinin sefaleti
Baştan beridir “Fransız laikliği”nden söz ediyorum, ama eleştirdiğim anlayış aslında aynı zamanda “Türk laikliği”. Çünkü biz de, çok matah bir yermiş gibi, gidip Fransa’dan öğrenmişiz laikliğin ne olduğunu. Dolayısıyla laisitenin özündeki din düşmanlığı bize de sirayet etmiş.
CHP Genel Sekreteri Süheyl Batum’un geçenlerde söylediği “Başörtüsü, din emrediyor diyerek takılmamalı... moda olarak takılırsa sorun olmaz” sözü, bunun en son örneğiydi. Dikkat ederseniz, bu sözün altında “bir talebin dini gerekçeye dayanması, onu gayrimeşru kılar” kabulü yatıyor.
Oysa Fransa’dan kafayı kaldırıp Anglo-Sakson dünyaya bakarsak, orada bunun tam aksini görürüz. Bir talebin dini gerekçeye dayanması, orada onu daha da meşru kılar!
Mesela Amerikan Yüksek Mahkemesi, 1963 tarihli ünlü bir kararında (Sherbert v. Verner), dini inancı gereği cumartesi günü çalışmayı reddeden bir Seventh Day Adventist Kilisesi mensubunu haklı bulmuş, bunun “ samimi inancının bir gereği olduğunu” özellikle belirtmiştir.
Britanya’da ise, motosiklet sürücülerinin kask giymelerini emreden bir yasaya 1976 yılında Sihler için istisna getirilmiş, çünkü bu dinden erkeklerin inançları gereği sarık sardıkları kabul edilmiştir.
Türkiye’ye de gereken, böylesi bir “ dine saygılı laiklik”tir. Yeni Sivil Anasaya’da mutlaka bu temelde tarif edilmelidir.