Allah'ın Kürtlere Verdiği Haklar
[20 Aralık 2010 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin lideri Mesut Barzani, geçen hafta enteresan bir açıklama yaptı. “Kürtler'i yaratan Allah, ulusal haklarını da onlara vermiştir” dedi ve ekledi:
“Ulusal hak Allah tarafından tüm uluslara verilmiştir. Fakat bazı çevreler veya devletler bu hakları gasp etmiştir… Burada önemli olan bu hakkı ne şekilde kullanacağımızdır.”
Kürt taleplerini “doğal haklar” doktrinine dayandıran, onu da Allah’ın lüftuna bağlayan bu yorumu önemsedim. Ancak üzerinde biraz tartışmak gerektiğini de hissettim.
Öncelikle, “böyle dinsel argümanların modern dünyada yeri yoktur” diye kestirip atması muhtemel olanlar için söyleyeyim: Öyle derlerse yanılmış olurlar. “Allah tarafından bahşedilmiş haklar” fikri, Amerikan demokrasisinin temelini oluşturur. ABD’nin neredeyse Anayasa kadar önemli olan Bağımsızlık Bildirgesi, “Yaratıcı’nın her insana… hayat, özgürlük ve mutluğu arama gibi çiğnenemez haklar verdiğini” vaz’eder.
Öte yandan İslam geleneğinde de Allah tarafından her insana verilmiş haklar fikri vardır: Şeriatın koruduğu değerlerin başında, “kul hakkı” gelir.
Peki ama “kulların” (yani bireylerin) haklarından başka, insan topluluklarının “kolektif” hakları var mı? Bunların “Allah tarafından verildiği” söylenebilir mi?
Mesele “Allah’ın verdiği haklar” olduğuna göre, evvela Kur’an-ı Kerim’e bakmak lazım. Orada ise, benim görebildiğim, konuya doğrudan bakan iki ayet var.
İlki, “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık” ayeti. (49/13)
Diğeri ise “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir” hükmü. (30/22)
İlk ayetten, insan toplulukları arasındaki kimlik farklılıklarının Allah tarafından murad edildiği, ancak bunların (kamplaşma veya çatışma değil) “tanışma” sebebi olması gerektiği çıkarılabilir.
İkinci ayetten ise, farklı ırk ve dillerin (ve tabii bu arada Kürtçe’nin), Allah’ın bir işareti olduğu, dolayısıyla bunlara saygı gösterilmesi gerektiğini anlayabiliriz.
Dolayısıyla, Kürtlerin bir halk olarak kendi kimliklerini muhafaza etmeye, Kürtçe’yi özgürce kullanma ve geliştirmeye hakları olduğunu, bunun onlara “Allah tarafından verildiğini” pekâlâ söyleyebiliriz.
Ancak bir de “her halkın ayrı bir devlet kurması gerektiği” fikri var ki, bunun ne Kur’an’da, ne İslam geleneğinde, ne de modern İnsan Hakları doktrininde yeri yoktur. Çünkü bu fikrin kökeni, “Allah’ın verdiği haklar” değildir; modern bir ideoloji olan etnik milliyetçiliktir.
İşte bu yüzden, “Allah’ın verdiği haklar”a inanan biri olarak, Kürtlerin tüm kültürel özgürlüklerini kendi adıma destekliyorum. Kürtçe’yi hayatın her alanında serbestçe kullanmalarına, tabelalara, restoran menülerine yazmalarına taraftarım. BDP’nin bu yöndeki “iki dillilik” çağrılarına bir itirazım yok. Meclis’te de “resmi dil Türkçe”yle çelişmeyecek sembolik bir Kürtçe kullanıma sıcak bakıyorum.
Fakat Kürt kimliğinin ayrı bir “ulus” ve ayrı bir “siyasi entite” yaratmak için kullanmasına karşıyım. BDP cephesinden gelen “tek taraflı özerklik” çağrılarına da bu açıdan karşı çıkıyorum.
Çünkü burada söz konusu olan egemenlik isteği, bir “hak” değildir; etnik milliyetçilik kaynaklı bir siyasi taleptir.
Ve bence hiç hayırlı olmayacak bir taleptir; çünkü hem Kürtleri hem de “bölge”deki diğer vatandaşları, totaliter PKK’nın kıt insafına bırakmak anlamına gelecektir.