Müslüman Ülke mi, Müslümanca Ülke mi?
[6 Ekim 2010 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
MHP yöneticilerinin Kars’taki Ani Harabeleri’nde kıldığı namaza ne demek lazım?
Ben öncelikle “Allah kabul etsin” diyorum. Çünkü dünyanın hiç bir noktasındaki hiç bir ibadetten rahatsız olmuyorum, olmam. MHP’lilerin Ma’un Suresi’nde kınananlar gibi “gösteriş” için namaz kıldıklarını da söyleyemem. Kimsenin kalbini açıp “niyet”ine bakamam çünkü.
Ancak MHP lideri Devlet Bahçeli, Ani gezisini ibadetle sınırlı tutmadı, namaz sonrasında yaptığı konuşmayla “siyaset” de kattı işin içine. Bu siyasete ise sonuna kadar karşı çıkmak mümkün; hem de, tam da Bahçeli’nin atıfta bulunduğu dini açıdan.
Demek istediğim şu: Bahçeli, Akhtamar Kilisesi’nin ve Sümela Manastırı’nın yeniden Hıristiyan ibadetine açılmasına İslami bir havada karşı çıktı. Oysa tam da İslam’ın gereğidir, hem bu kiliselerin hem de tüm diğer Hıristiyan ibadethanelerinin serbest olması.
Çünkü İslam, Hz. Peygamber devrinden başlayarak, “Kitap Ehli” dediği Yahudi ve Hıristiyanlara saygı göstermiş, onların din hürriyetini tanımıştır. O nedenledir ki İslam’ın fetihler yoluyla yayıldığı Ortadoğu coğrafyasında, mevcut kilise ve sinagoglar korunmakla kalmamış, bugün arkeolojik kanıtların da ispat ettiği gibi, yeni kiliseler bile inşa edilmiştir.
İslam’ın ilk asırlarından sonra Yahudi ve Hıristiyanlara karşı tolerans kısmen azaldı, ama bu da siyasi sebeplerle ilgiliydi. Özellikle Haçlı Seferleri sırasında Hıristiyanlığa karşı tepkisellik gelişti. Ama Müslümanlar, o zaman bile “Frenkler”le (yani Avrupa’dan gelen işgalcilerle) asırlardır birlikte yaşadıkları Doğu Hıristiyanlarını ayırdı. Kudüs’ü Haçlı işgalinden kurtaran Selahaddin Eyyubi, “Frenkler”i kentten kovmuş, ancak Doğu Hıristiyanlarını ve Yahudileri kucaklamıştı.
Zaten Kudüs ne zaman Müslüman idaresindeyse o zaman özgür ve çoğulcu oldu; pagan ve Hıristiyan idaresi altında tektipleşti. İsrail idaresi altında ne olduğunu ise görüyorsunuz.
İslamiyet’in bu çoğulculuk ilkesini sürdüren büyük Osmanlı Devleti de, fethettiği topraklarda “Müslümanlaştırma” siyaseti izlemedi; oldukları gibi kabul etti Hıristiyanları. Bir tek Yavuz Sultan Selim “Hıristiyanları zorla Müslümanlaştıralım” diye bir ara düşünmüş, ama Şeyh-ül İslam müdahale etmiş ve bunun şeriata aykırı olacağına inandırmıştı sultanı.
Ayasofya ve Ani gibi bir kaç büyük kilisenin camiye dönüştürülmesi, “istisna” idi. Kural, çoğulculuktu.
Dolayısıyla Bahçeli’nin “Anadolu, Akdamar'ın yeniden ibadete açılması ya da Sümela Manastırı'nın faaliyete geçirilmesi için fethedilmedi” sözü, hem yanlış hem anlamsızdır. Çünkü Anadolu’nun Müslümanlarca fethedilmesinden sonraki dokuz asır boyunca her iki kutsal mekan da zaten serbestçe “faaliyette” olmuştur.
Bu serbestliği sonlandıran ise, Kemalist Cumhuriyet ve onun laik öncülleridir.
Buradaki nüansı görmek gerek: Türkiye’yi “Müslümanlardan ibaret bir ülke” haline getirme projesi, “Müslümanca” bir proje değildir. Nitekim bazıları Müslümanlık’tan pek de hazzetmeyen adamlarca planlanmış ve yürütülmüştür.
Kâbul; bu projenin anlaşılır siyasi sebepleri vardır. Osmanlı’nın parçalanma süreci, Hıristiyan unsurların “iç düşman” sayılmasına sebep olmuştur. “Tehcir” gibi trajedilerin, “mübadele” gibi talihsizliklerin sebebi, bu “tarihsel şartlar”dır.
Ama bu şartların çoktan aşıldığı, yepyeni bir dünyanın kurulduğu günümüzde, Hıristiyanlara “iade-i hak”ta bulunmak gerekir.
Bu, sadece insan haklarının, özgürlüğün ve demokrasinin değil, İslamiyet’in de gereğidir.