Laikperest Yargının İşbirlikçisi Olarak MHP
[26 Temmuz 2010 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
12 Eylül günü düzenlenecek Anayasa değişikliği referandumunda ben de her aklı başında insan gibi “evet” oyu vereceğim.
Bunun en büyük sebebi ise ne zaten pek kimsenin itiraz etmediği “kadın ve çocuk hakları” gibi konulardaki iyileştirmeler, ne de son günlerde gündeme oturan “12 Eylülcüleri yargılama” niyeti. Bunlar da iyi şeyler, ama benim “evet”imin en büyük sebebi, paketin “yargı kurumu”na getireceği değişiklik olacak.
Mâlum koro, baştan beridir, bu değişikliğin “Akepe'nin yargıyı ele geçirmesi” anlamına geldiğini söyleyip duruyor. Oysa buna inanmak için ya aptal, ya kara cahil, ya da kör-kütük fanatik olmak lazım.
Çünkü okuma-yazması olan herkes görebilir ki, yapılan değişikliğin sonucu “yargının hükümetin egemenliğine girmesi” olmayacak. Hal-i hazırda zaten dar bir ideolojik kadronun egemenliğindeki yüksek yargının, daha “geniş tabanlı” ve “çoğulcu” hale gelmesi olacak.
Yani, zaten birilerince “ele geçirilmiş” olan bir devlet gücü, daha “demokratik”, daha “toplumu yansıtır” hale gelecek.
Peki kim bu birileri?
Tabii ki laikperestler.
Bu kavramı “laik devlete taraftar olanlar” anlamında kullanmıyorum. (Laik devlete ben de taraftarım.) “Yalnızca devleti ilgilendiren laiklik ilkesini çarpıtarak topluma ve hatta bireylere de empoze edenler” anlamında kullanıyorum.
“Laik yaşam biçimi” ya da “laik kıyafet” diye zırvalar icad edip, bunu vatandaşlara dayatanları kastediyorum.
Laik bir devlette tümüyle serbest olması gereken tarikat ve dini cemaatleri, ancak komünist diktatörlüklerde görülür biçimde yasaklayıp ezenlerden söz ediyorum.
Bu “laikperest ideoloji”, siyasi düzlemde CHP ve İşçi Partisi tarafından temsil edilmektedir ki, bunda bir sorun yoktur. Ama bu partilerin ortak ideolojisinin “resmi ideoloji” olması çok vahimdir. Yüksek yargı da, ne yazık ki, bazı istisnalar hariç, bugüne dek bu vehameti temsil etmiştir.
27 Mayısçı haydutların kurduğu bu ideolojik yargı sisteminin yarım asır sonra demokratikleşiyor olması ise, büyük olaydır.
CHP'nin ve İşçi Partisi'nin bu değişikliğe yana-yakıla “hayır” demesi de çok anlaşılırdır.
Benim anlamadığım, MHP'nin niçin bu laikperest koroya katıldığıdır.
MHP'yi ‘sağ' bilirdik...
Evet, ben MHP'yi “sağ” bir parti olarak bilirdim.
“Sağ”ın bu ülkedeki birinci anlamı da, “halkın inancını aşağılayanlardan yana olmamak, aksine onlara karşı olmak”tır.
Bu duruşun turnusol kağıdı, 27 Mayıs'tır. O karanlık devirde Ankara'daki zalimlerin değil, Yassıada'daki mazlumların yanında olmaktır. Onlara, “sizi içeri tıkan kuvvet böyle istiyor” diyen “yüksek yargıç”ların yanında olmak hiç değildir.
O devirde o “sağ” tavrı gösterecek adamın da bu devirde 28 Şubatçılara, 27 Nisancılara, “367”cilere ve başörtü yasakçılarına destek çıkması düşünülemez.
Bu, ancak, “Menderes'i Yassıada'ya tıkan kuvvet bugün de bizi işbirlikçisi yaptı” demek anlamına gelir.
MHP yönetiminin bugünkü tavrının özeti de bence budur.
Neyse, biliyorum ki, en azından MHP'nin kadrolarında ve tabanında bu “laikperest sapma”yı kendine yedirmeyecek nice vicdanlı insan var.
Ve 12 Eylül günü onlardan vicdanlı bir “evet” bekliyorum.
NOT: MHP yönetimine son günlerde tek bir noktada katıldığımı belirtmem lazım: Astıkları pankartların bazı illerde valiler tarafından indirilmesine duydukları tepki. Bu iş, “vali işgüzarlığı” ile oluyorsa çok yanlış, “hükümet talimatı” ile oluyorsa çok vahimdir. MHP'nin her dediği yanlış olsa da (ki şu aralar bence öyle), bunları serbestçe ifade hakkı tartışılamaz. Dolayısıyla hükümet bu “pankart indirtme”ye hemen dur demeli.