‘Kemalist Sağ' Olarak MHP
[9 Şubat 2010 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
MHP milletvekili Osman Durmuş'un, Emine Erdoğan'ın GATA'ya alınmaması hadisesi hakkında yaptığı alaycı konuşma, belki bir yönüyle kişisel bir patavatsızlık. Ama bir yönüyle de, günümüz MHP'sinin Türk siyasetinde durduğu yer ve taşıdığı işlev hakkında bizi düşündürten bir “işaret fişeği” olarak görülebilir.
En azından ben öyle gördüm ve biraz düşündüm.
MHP'ye gelmezden evvel, Türk siyasetinin temel fay hattını tespit edelim. Bu, toplumu yukarıdan-aşağıya dönüştürmeyi amaçlayan “Kemalist devrim”dir. Hattın bir yanında bu devrimin bekçiliğini yapan “devlet” ve bu bekçilikten çok memnun olan “Cumhuriyet çocukları” yer alır. Öte yanda ise, söz konusu devrim tarafından mağdur edilen, aşağılanan ya da dışlanan kesimler vardır ki, içlerinde en geniş olanı dindar muhafazakarlardır.
Bu ayrım, 1950'lerde, bir tarafta “Yeter! Söz Milletindir” diyen Demokrat Parti, diğer tarafta da iktidarı “Hasolar'a, Memolar'a” bıraktığı için homurdanan CHP tablosu ile iyice kristalleşmişti. CHP'nin homurdanması aynı zamanda “devlet”in de öfkelenmesi demekti ki, bu öfke 27 Mayıs 1960'ta patladı: Millî Birlik Komitesi adı altında örgütlenen bir grup üniformalı haydut, meşru DP iktidarını silah zoruyla yıktı, düzmece bir mahkemeyle siyasi cinayetler işledi ve Kemalizmi “restore” etti.
Sonraki yirmi yılda ise (1960-80), Türk siyasetinin temel fay hattı biraz silikleşti, çünkü sahneye “Marksist sol” diye yeni bir aktör girmişti. Bu, CHP'yi “ortanın solu”na iterken, klasik DP tabanı ile Kemalist devlet arasındaki uçurumu küçülttü. MHP ise “anti-komünizm” misyonuyla ortaya çıktı ki, bu hem devletin amaçlarına hem de muhafazakar dindarların değerlerine uygun düşüyordu.
Gelgelelim, Marksist solun 90'lı yıllarda sahneden çekilmesiyle birlikte her şey aslına rücu etti. CHP titreyip genlerine döndü ve Recep Peker'in 30'lu yıllarda İtalyan faşizminden ilhamla geliştirdiği “Altı Ok”a yeniden sarıldı. Üniformalı haydutlar ise yeniden bıçak bilemeye başladılar; bu kez DP'den bile daha “karşı devrimci” saydıkları AKP'yi devirebilmek için.
Peki Türk siyasetinin temel fay hattının yeniden belirginleştiği bu dönemde MHP'nin misyonu ne olacaktı? Kemalist devlet ile milletin çoğunluğunu oluşturan “öteki” kesimlerin arası yeniden açılmışken, MHP hangi tarafta yer alacaktı?
Sanırım bu sorunun henüz kesin bir cevabı yok, çünkü MHP yalpalayıp duruyor. Ama onu Kemalist devletin yanına yakıştıran ve oraya oturtmaya çalışan pek çok etkili şahsiyet olduğunu biliyoruz. Rahmetli Gündüz Aktan, 2007 genel seçimleri arefesinde partiye katılırken bu projeyi net biçimde formüle etmiş, CHP'yi “Cumhuriyetçi sol”, MHP'yi ise “Cumhuriyetçi sağ” diye konumlandırmıştı.
“Cumhuriyet” kavramının ülkemizde ne anlama geldiğini bildiğimiz için de buna rahatça “Kemalist sağ” diyebiliriz.
Ben, hiç MHP'li olmamış, ama yine de en azından büyürken “ülkücülük” dünyasından çok da uzak kalmamış biri olarak, bu duruma MHP adına üzülüyorum. Düşünce dünyama büyük katkıları olmuş rahmetli Erol Güngör gibi büyük mütefekkirler yetiştirmiş milliyetçi geleneğin, “millet”den ziyade “devlet”i esas alır gözükmesini, trajik buluyorum.
Kanımca bu durumun en büyük sebebi de, MHP'nin kendi milliyetçiliğini Kemalizm'in otoriter milliyetçiliğinden ayrıştıramaması. Bu, en bariz Kürt sorunu karşısındaki tutumlarında ortaya çıkıyor. MHP, bir taraftan “bin yıllık kardeşlik”ten söz ediyor, ama bu kardeşliğin üzerinde tepinen ve onu epey örseleyen “seksen yıllık inkar ve asimilasyon”u hiç eleştirmediği gibi ısrarla sürdürmek istiyor.
Oysa devletin ideolojisini değil de milletin realitesini esas alan, demokrat ve özgürlükçü bir milliyetçilik de mümkün.
“Nasıl”ı, Çarşamba'ya...