Materyalizm de Bir Dogmadır
[18 Mart 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Radikal gazetesi genel yayın yönetmeni İsmet Berkan, son günlerin popüler "Darwin tartışması"nı ele aldığı Cumartesi günkü yazısında şöyle diyordu:
‘Bilimde dogmalar, değişmez doğrular yoktur. Oysa dinde işler böyle değildir, ortada ‘Tanrı kelamı' bir kitap vardır, bu kitap değişmez, değiştirilemez.'
Ben bu "din statiktir, bilim ise dinamiktir" söylemini kendimi bildim bileli duyarım. Bunun hemen arkasından da bunların nasıl "çatıştığı"na dair örnekler gelir: Galile'nin Engizisyon tarafından susturulması, Kilise'nin bilimsel kitapları yasaklaması gibi.
Bu anlatı tümüyle haksız da değildir. Ancak bize hakikatin (ve problemin) sadece tek bir yüzünü göstermektedir.
Öteki yüzü görmek içinse, önce dinin temeli olan "Allah inancı"nın (teizmin) var olan tek "inanç" olmadığını anlamak gerekir. Bunun tam tersi olan bir başka inanç daha vardır: Materyalizm, yani maddecilik. Allah inancı, maddesel evrenin ötesinde bir İlahi Varlık olduğunu söylerken, materyalizm, "hayır, maddeden başka hiçbir şey yoktur" diye ısrar eder. Bunların her ikisi de birer felsefi kabuldür. Dolayısıyla eğer Allah inancı için "dogma" kavramını kullanacaksanız, aynı kavramı materyalizm için de kullanmanız gerekir. Ve dahası bunların her ikisinin de "statik" olduğunu görmeniz gerekir. Öyle ya, materyalistler hiç şaşmadan binlerce yıldır aynı iddiayı tekrarlayıp durmaktadır.
İnsanlık tarihinin önemli bir bölümünde bu iki dogmadan birincisi (yani teizm) bilime egemendi. Modern çağda ise durum yavaş yavaş değişti ve bu kez materyalizm bilimi tekeline almaya başladı. Bu da bir tür "el çabukluğu marifet"le yapıldı: Bilimin yöntemi gereği sadece maddeyi inceleyebilir olması, madde dışında her şeyi reddetmenin dayanağı gibi gösterildi.
Alın size bir örnek: 20. yüzyılın popüler astronomlarından Carl Sagan, "Cosmos" diye ünlü bir televizyon programı sunardı. Ve jenerikte hep şöyle derdi: "Evren, var olmuş, var olan ve var olacak tek şeydir."
Dikkat ederseniz Sagan'ın lafı, bilimsel değil, felsefi bir önermeydi. Çünkü bu önermeyi bilimin yöntemleriyle, yani deney ve gözlemle sınayamazsınız. Fakat Sagan, inandığı materyalist dogmayı sanki bilimin bir bulgusu gibi sunuyordu.
Söz konusu dogmanın bilimle çatışabilir, hatta onun önünü kesebilir olması ise, meselenin bir diğer enteresan yönüdür. Bunun bir örneğini görmek için, evrenin kökeni hakkında bugün en geçerli görüş olan Big Bang (Büyük Patlama) teorisinin hikayesine göz atabilirsiniz. Belçikalı bir astronom (ve de din adamı!) olan Georges Lemaître tarafından 1930'larda gelişen bu teori, evrenin dev bir "patlama" ile ‘yoktan var olduğunu' savunmuş, bu da evrenin "ezeli ve ebedi" olduğuna inanan materyalist astronomların hiç hoşuna gitmemişti. Arthur Eddington açıkça "bir başlangıç fikri benim için rahatsız edici" diyordu. Bu felsefi muhalefet, ancak Big Bang lehine üst üste gelen kanıtların gücüyle aşılabildi.
Materyalizmin daha kaba müminleri ise Engizisyon'u hiç aratmayacak uygulamalara imza attılar. Sovyetler Birliği'nin resmi felsefesi olan "diyalektik materyalizm" açısından Mendel genetiğini sakıncalı bulan Stalin ve akıl hocası Lysenko, Mendelci biyologları hapse attılar, uyguladıkları zırva tezlerle de tarımsal felaketler yarattılar.
Kısacası dogma uğruna bilimi eğip-bükmek, sadece "dinciler"e has bir meslek değil. Aynı işi, kimi materyalistler, örneğin evrim teorisi üzerinden ateizm propagandası yürüten (ve kitapları TÜBİTAK tarafından pek beğenilip Türkçe'ye çevrilen) Richard Dawkins gibiler de yapıyor.
Acaba sorun "dinciler" olunca küplere binen ve "bilimi dogmalardan korumak" için ateşli köşe yazıları döktüren Türk entelijansiyası, problemin bu yüzünü de görmeye niyetli mi?