“Ortalama aydının kapitalizm hakkında bildikleri ucuz cep kitaplarının pek de ötesine geçmiş sayılamaz. Ama orası önemli değil! Önemli olan, başı sıkıştıkça kabahati götürüp boynuna dolayacağı suçluyu - nihayet - adıyla sanıyla tanımış olmanın rahatlığıdır... Neye el atsa altında o her kötülüğün ve tersliğin başı olan suçluyu bulacaktır. Söz gelişi, çile çekmiş bir neslin acılarından mı söz edecek? Kalıp hazır: ‘Bütün gençlik yıllarını kaplayan o insandışı kapitalist büyümenin biçimlendirdiği... bir kuşak!' Tabii boş bulunup da nedir ve nasıl bir şey o ‘kapitalist büyüme' diye sormaya gelmez. Alacağımız cevabın kulaktan dolma, ezbere klişelerden öteyece geçeceğini zannetmemeliyiz.” (“Zihniyet, Aydınlar ve İzm'ler”, 2006, s. 109)Ülgener hoca aynı kitabında söz konusu aydınların “mücadele ve suçlamada[ki] argo zenginliğine” de dikkat çekmişti ki, bu “ağız bozukluğu”nu da günümüzde yine sıkça görüyoruz. Kapitalizmin gerçekte ne olduğunu, bilinen tek alternatifi olan sosyalizm ile kıyaslayarak özetleyebiliriz. “Üretim araçları”nın (yani atölyelerin, fabrikaların, iktisadi kuruluşların) bireylerin mülkiyetinde olduğu sistem kapitalizm, bunların devletin elinde olduğu sistem de sosyalizmdir. Eğer bir “üçüncü yol”un, örneğin bir “İslami ekonomik düzen”in varlığına inanıyor iseniz, önce onun ne olduğunu açıklamanız gerekir ki, ona göre tartışalım. Bugüne kadarki “İslami ekonomi” modelleri, üzerine İslam etiketi yapıştırılmış sosyalizm uyarlamalarından öteye gitmedi. Bireyin yerine devleti koymak neden daha “İslami” olsun; bunu da izah edebilen olmadı. Buradaki kritik soru, özel mülkiyet ve girişim özgürlüğüne dayanan bu sistemin kendisinin bizatihi gayrı-ahlaki ve gayrı-İslami olup olmadığıdır. Ben, özel mülkiyetin, girişim özgürlüğünün ve dahası “kâr etme güdüsü”nün gayrı-ahlaki ve gayrı-İslami olmadığını; önemli olanın bu işe girişecek olan insanların “zihniyeti” olduğunu söylüyorum. Marksist olmadığım için de “zihniyet”in mutlaka ekonomik sistem tarafından yaratılan bir “üst yapı kurumu” olduğunu düşünmüyorum. Ahlaksızlığın Felsefesi Ha, gayrı-ahlaki zihniyette adamlar kapitalist olursa, bunlar "yığınla mal tüketip-yok ettim" diye övünen (Beled Suresi, 6), yani tüketim ve gösteriş tutkusu içinde debelenen maddiyatçılar olmazlar mı? Tabii, olurlar... Zaten kapitalizmi böyle yorumlayan, yani kendi benliklerini putlaştırmanın bir aracı olarak görenler de zaten vardır. En başta da bencilliği acımasızca savunmasıyla ünlenmiş Ayn Rand gelir. Bu ateist, din karşıtı ve ahlak karşıtı düşünür, yazdığı romanlarla epey bir zihni iğdiş etmiştir. Eğer kapitalizm düşmanı aydınlarımızın gerçek maksadı, “Ayn Randçı kapitalizmle mücadele” ise, kendilerine büyük bir şevkle katılabilirim. (Bu arada bir not: İsmet Berkan, geçenlerde yayınlanan “Ayn Rand'ı hatırlamak” başlıklı bir yazısında, son krizde çöken şeyin kapitalizm değil, “kapitalizmin bir versiyonu” olduğunu hatırlatmış, bu versiyonun da “Ayn Rand'ın felsefesi” olduğunu ileri sürmüştü. Düşünmeye ve araştırmaya değer.) Oysa kapitalizmin - ya da isterseniz buna “iktisadi liberalizm” diyelim de ezberler devreye girmesin - hem dindarlıkla hem de toplumdaki ihtiyaç sahiplerine yönelik sorumluluk ve hayırseverlikle birlikte var olması da mümkündür. Bunun için Weber'in incelediği Calvinistler'den örnek vermiştim. İsterseniz bu defa o kadar uzağa gitmeyelim; doğrudan kendimize, İslam'a bakalım. İslami Kapitalizm Yerimiz dar, o yüzden sadece bir referans vermekle yetineceğim. Marksist Fransız tarihçi Maxime Rodinson'un 1960'larda yazdığı, “İslam ve Kapitalizm” başlığıyla Türkçe'ye de çevrilmiş klasik eseri. Rodinson; özel mülkiyet ve miras hakkını garanti altına alan, ticareti teşvik eden ve serbest piyasayı kurumsallaştıran İslamiyet'in Ortaçağ'da bir “ticari kapitalizm” kurduğunu detaylarıyla anlatır. Müslüman tüccarların İslam medeniyetinin yükseliş ve yayılmasında büyük rol oynadıkları zaten mâlumdur: Uzakdoğu Asya, başka her şeyden çok bu tüccarlar eliyle Müslümanlaşmıştır. İslam medeniyetinin düşüşe geçmesiyle, dünya ticaret yollarının değişmesi ve tüccarlığın itibardan düşmesi arasında doğrudan ilişki olduğunu da pek çok tarihçi tespit eder. Zaten Osmanlı'nın son devirlerinde de sorunumuz bu değil miydi? Ehl-i İslam ya köylü ya bürokrattı; “Müslüman burjuvazi” yoktu. İttihatçılık ve Tek Parti dönemlerinde ise, devlet eliyle - ve ne yazık ki biraz da “gayrımüslimlerden gasp” yoluyla - “Beyaz Türk burjuvazisi” yaratıldı. Allah'tan 50'lerden ve özellikle de 1980'den sonra bir de devletten bağımsız “İslami burjuvazi” gelişmeye başladı ki, biraz denge geldi. Bugün o sayede bir “İslami medya” ve kapitalizm karşıtı Müslüman aydınlarımızın da yazı yazabileceği gazeteler mevcut. Bu gelişmeyi gören ve sırtını dayadığı “kutsal devlet”in gücünün serbest piyasaya kaydığını sezinleyen Kemalist cephe de, tevekkeli değil, kapitalizme sürekli sövüp-sayıyor. Ben diyorum ki bu sürecin kendisinde - yani Müslümanların zenginleşmesinde - bir sorun yok. Tabii ki zenginlik bir “imtihan”. Fakirlikten daha ayartıcı. Ama buna bakıp da “yok, biz fakir kalalım” demektense, zenginliği sindirmeye ve dahası Müslümanlığın ahlaki ilkelerine göre kullanmaya çalışmak gerek. Yani, Kuran'da övülen, “öyle adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz” örneğiyle hareket etmek gerek. (Nur Suresi, 37) Çünkü sorun, ne ticarette ne alış-verişte. Hem sorun, hem de çözüm, bizim zihniyetimizde...
Kapitalizm Ne ki, Ona Bu Kadar Karşısınız?
[28 Aralık 2008 tarihli Star gazetesinin Açık Görüş ekinde yayınlandı]
İslam ve kapitalizm konusunda Star'da yayınlanan iki kısa yazım bir dizi reddiyeyi beraberinde getirdi. Zaten ben de İslam ile kapitalizm arasında varsayılan zıtlığı biraz sorgulamak için meseleyi açmıştım; dolayısıyla iyi oldu.
Aslında her şeyden önce “kapitalizm”in ne olduğunu bir netleştirmek lazım. Çünkü belli ki bu kelime bazı aydınlarımızın zihninde; insanları paraya taptıran, onları açgözlü ve ahlaksız mahluklar haline getiren, ağına düşürdüğü bu zavallıları de ahirette hüsrana uğratacak bir “ayartıcı” anlamına geliyor. Özlem Albayrak hanımefendi, Yeni Şafak'taki yazısında kapitalizme örnek verirken “Phuket adasına pedofili turları düzenleyenler”e bile atıfta bulunuyor. Pedofili (çocuklarla cinsel ilişki) denen sapıklığın, İslam toplumlarında bile ne yazık ki yaygınca görülmüş (bkz. “oğlancılık”), hiç bir ekonomik sistemle doğrusal bir ilişkisi olmayan “evrensel” bir rezillik olduğunu hiç akla getirmeden...
Ama yine de kapitalizm öylesine sefih, rezil, aşağılık bir şeyse, onu elbette hepimiz lanetleyelim. İslam'la hiç bir ilgisi olmayacağı gibi, İslam toplumlarının da kapısından bile giremesin.
İyi de kapitalizmin anlamı gerçekten bu mu? Yoksa bizdeki kimi aydınların yaygın ezberinde bir sorun mu var?
Aydınların Ezberi
Bakın, merhum Prof. Dr. Sabri Ülgener bu konuda ne yazmıştı: