Kapitalizm Sekülerleştirir Mi?
[15 Aralık 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
“Kapitalizm Müslümanlığı Bozar mı?” başlıklı bir önceki yazım üzerine, Yeni Şafak köşe yazarı Özlem Albayrak'tan bir eleştiri geldi. Sayın Albayrak, “İnanç Bahane, Sekülerleşme Şahane ” başlıklı yazısında, benim bir “Müslüman kapitalizmi”nin mümkün olduğu yönündeki görüşüme karşı çıkıyor, çünkü kapitalizmin mutlaka sekülerleştirici, yani dinden uzaklaştırıcı bir güç olduğunu savunuyordu.
Öncelikle kullandığı nazik ve saygılı dile teşekkür ederim. Ben de onun yazılarını “ışıltılı ve umut verici” buluyor, ilgiyle okuyorum. Bu konuya farklı baktığımız ise ortada. Dahası, onun savunduğu görüşün bizdeki “İslami kesim”de daha yaygın olduğunu da teslim etmeliyim. Ama zaten tam da bu sebeple konuyu açmak istedim.
Aslında problemin temelinde “modernlik” meselesi var. Anladığım kadarıyla Sayın Albayrak da, ülkemizdeki diğer bazı Müslüman aydınlar gibi, modern olmakla Müslüman olmanın birbirine uymadığını, çünkü modernliğin mutlaka “sekülerlik”, yani “din-dışılık” temeline oturduğunu düşünüyor. Bu düşünce de, dikkat ederseniz, “laikçi”lerin yaklaşımıyla enteresan bir şekilde örtüşüyor. Laikçiler, modernlik uğruna dinin terkini, ötekiler ise din uğruna modernliğin reddini savunuyor.
Oysa bence durum böyle ak-kara değil. Bu konulardaki en saygın sosyal bilimcilerden biri olan Peter Berger'a katılıyorum: “Modernleşme illâ sekülerleştirmez, ama mutlaka çoğulculaştırır.”
Aynı şekilde, modernleşmenin en önemli dinamiklerinden biri olan “iktisadi gelişme” ve bunun da bilinen tek başarılı yöntemi olan kapitalizm, illa sekülerlik üretmez.
Hatta aslında modern ekonomik sistemler içinde asıl sekülerleştirici olan kapitalizm değil, sosyalizm ve hatta “sosyal devlet”dir. Çünkü söz konusu “sosyal” düzenlerde, devlet, hiç bir sivil kuruma gerek bırakmadan, yurttaşların tüm ihtiyaçlarını karşılama iddiasındadır. Bunun verimsizliği ve tembelleştiriciliği bir yana, dini kuruluşları, cemaatleri ve hatta aileyi çözüp parçalayan “dejenere edici” bir etkisi vardır. Sosyal modele yakın Fransa'nın niçin bu kadar seküler (ve hatta din karşıtı), “en kapitalist toplum” olan Amerika'nın da niçin Batı dünyasının en dindar ülkesi olduğunu biraz araştırın, epey ezber bozucu bir tablo göreceksiniz.
Ezberlerimizi, kapitalizmin doğuşu hakkında da bozmak lazım. Sayın Albayrak, Max Weber'in tezine atıfta bulunmuş, sonra da “kapitalizm... çalışma ve zenginliği ibadet addeden bir öğretiye ihtiyaç duydu” demiş. Yani kapitalizmin protestanlığı yarattığını ileri sürmüş.
Oysa Weber bunun tam tersini söylemiş, yani protestanlığın kapitalizmi doğurduğunu savunmuştu! Zaten onun tezi, dini ekonominin bir “türevi” sayan Marx'tan burada ayrılıyordu. Weber'e göre din, “belirlenen” değil “belirleyici” de olabilirdi.
Bugün Türkiye'de bazı Müslüman aydınların meseleye Weber yerine ısrarla Marx gözüyle bakmak istemesi ne büyük tezat...
Kuşkusuz Müslümanların Batı sekülerizmine mesafeli durması için iyi sebepler var. Ama bu sekülerizmin kökeninde, zenginlik yaratan bir ekonomik sistem olan kapitalizm yatmıyor. Sorun, o zenginliğin karşılığında “şükür” ve “sorumluluk” gerektiğini unutturan, hayatın amacını da “haz almak” olarak tanımlayan “hedonist” kültürdür.
Kapitalizm ise bu kültürle iç içe geçebileceği gibi, ondan ayrı ve hatta onunla çelişik de olabilir. Weber'in teşhis ettiği “kapitalizmin ruhu” zaten tam da bu ikinci tipteydi. İlgilenenlere iktisatçı Ö. Evren Tanyaş'ın “Weber'de Kapitalizmin Ruhu ve İslam Üzerine: Sosyo Psikolojik Bir Deneme” adlı titiz çalışmasını tavsiye ederek şimdilik bitireyim. Çünkü konu bir yazıda bitecek gibi değil.