Devlet Milletten Akıllı Mıdır?
[11 Haziran 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'yı gözümüzün içine baka baka çiğnemesi, bazılarını çok sevindirdi. Bunun ne kadar yerinde bir iş olduğunu anlatmak için kaleme sarılıp argümanlar diziyorlar. Bu argümanların bazıları da, eğer haberler doğruysa, bizzat “yüce mahkeme”nin dokuz “iptalci” üyesinden geliyor. Medyaya yansıdığına göre, bu üyeler, “eğer Meclis, ‘seçimler 20 yılda bir yapılır' diye anayasa değişikliği yaparsa buna da mı seyirci kalacağız?” demişler.
Benzer mantıklar medyada uçuşuyor. Meclis'in vahim hatalar yapabileceği, dolayısıyla birilerinin “milli irade”yi temsil eden bu kuruma set çekmesi gerektiği söyleniyor. Vatan'ın köşeyazarlarından Can Ataklı, “Meclis eğer isterse ‘dünya tepsi gibi düzdür' kararı çıkarabilir” diye uyarıyor.
Ancak nedense Ataklı'nın ve onun gibi düşünenlerin aklına, Anayasa Mahkemesi'nin de isterse “dünya tepsi gibi düzdür” diye bir karar alabileceği ihtimali gelmiyor.
Yahut, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de böylesi uçuk bir hüküm verip e-muhtıra olarak hepimize dayatabileceğini düşünmüyorlar.
Öyle ya, eğer TSK, “bundan böyle arabalar Erke Dönergeci ile çalışacak” diye genelge yayınlarsa ne yapacağız? Ya da hepimize çevremizdeki “Ku Klux Klan mensuplarını” araştırma emri verirlerse?
Demek istediğim şu: Bize hep Meclis'in saçma-sapan bir şeyler yapabileceği, buna karşılık asker ve sivil bürokrasinin çok “aklı başında” olduğu telkin ediliyor. Meclis'te oturan vekiller de bizi, yani milleti temsil ettiğine göre, ortaya çıkan sonuç şu: Millet pek akıllı değil, ne yapacağını bilmiyor. Onun için milletin, onun elinin uzaşamayacağı “kurumlar” tarafından sürekli “güdülmesi” gerek.
İyi ama bu “kurumlar” nasıl bizden daha akıllı olabiliyorlar? Bunları “yüce mahkeme”, “cumhuriyetin bekçisi” gibi sıfatlarla övüyoruz ve içlerinde oturan zevat da sırmalı cübbeler veya apoletli üniformalar giyiyor. Ama sonuçta onlar da bizim gibi etten-kemikten ölümlü varlıklar. Beyinlerine zeka parlatıcı özel sıvılar mı enjekte edililiyor? Oturdukları koltuklardan şifalı bir radyasyon mu yayılıyor?
Yanlış anlamayın, bu kurumların uzmanı oldukları meselelerde söz sahibi olmaları çok doğal. Ama onlar bunu aşıyor ve her konuda ahkâm kesiyorlar. Mesela Anayasa Mahkemesi oturup laikliğin ne olduğunu ve nasıl uygulanması gerektiğini hükme bağlıyor. Yahut özelleştirmenin kötü bir ekonomik politika olduğuna karar veriyor. Ama bunu yapan on bir adam laiklik, din özgürlüğü, demokrasi ve modernleşme hakkında ne biliyor ki? Ya da ekonomiden ne kadar anlıyorlar?
Türkiye'de bu soruları ısrarla sürdürürseniz, sonuçta gelip dayanacağınız cevap “Atatürk ilke ve inkılapları”dır. “Devlet kurumları”nı milleten daha akıllı kılan şey, bu “şaşmaz yol gösterici”yi daha iyi özümsemiş olmalarıdır. Söz konusu “ilke ve inkılaplar” ise, eleştirel bir gözle ele alınamazlar. “O zamanlar faydalıydı, ama devir değişti” gibi bir yorumla “tarihsel” bir perspektife bile oturtulamazlar. Tek kelimeyle “kutsal”dırlar ve “devlet iktidarı”na sarsılmaz bir meşruiyet sağlarlar.
Biz, bunun böyle olmasına alıştırılmış bir toplumuz. Bunun mutlaka böyle olması gerektiği, aksi takdirde “İran olacağımız” söyleniyor hep bize. Oysa hali hazırda İran'a zaten epey benziyoruz. Orada da yetkilerini kutsal bir öğretiden (Humeyni'nin “velayet-i fakih” doktrininden) alan bir kadro, kendini milletten daha akıllı sayıyor. Bizdekiler sırmalı cübbe giyerken, ordakiler düz cübbe üzerine sarık sarıyor. Ve bizdekiler kadınları başlarını açmaya zorlarken, ordakiler örtünme emri veriyor.
Sorunumuzun özü bu.