Türkçe Yazılar

Yüzde 20'nin Yargıtay'ı

[26 Mayıs 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı] Yargıtay Başkanlar Kurulu geçen hafta yayınladığı sert bildiriyle “yargı bağımsızlığı” konusunda bazı “teknik” itirazlar getirmekle yetinmedi. Aynı zamanda düpedüz siyasi olan bir dizi görüş sıraladı. Bunların arasında, hükümetin, “laiklik ilkesinin doğrudan veya dolaylı yeni düzenlemelerle zayıflatılması” yönünde adımlar attığı, hazırlattığı yeni anayasa taslağıyla “Cumhuriyetin temel ilkelerinin zaafa uğratılmasını” hedeflediği gibi iddialar var. Dikkat ederseniz bunlar Deniz Baykal'dan da sürekli duyduğumuz sözler. Tevekkeli değil CHP'liler bu “y-muhtıra”dan çok memnun kaldı. Birbiri ardına demeç verip Yargıtay'ın ne kadar halkı olduğunu anlatıyorlar. Bu durum ve son yıllardaki daha bir çok örnek, toplum ve siyaset karşısında tarafsız olması gereken yüksek yargının aslında hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Özellikle de Yargıtay, siyasi arenada CHP ile ifade bulan bir ideolojiye inanıyor ve bu ideolojinin safını tutuyor. Kuşkusuz Yargıtay'ın sayın üyeleri, bu görüşte değil. Onlar, sadece “Cumhuriyet'in temel niteliklerini” savundukları iddiasında. Oysa aslında Cumhuriyet'in temel niteliklerinin belirli bir yorumunu savunuyorlar. Bu da siyaseten CHP tarafından temsil edilen yorum ki, seçimlerde ancak yüzde 20'lik bir destek buluyor. Örneğin ünlü “türban yasağı”nı ve bunu üniversitede dahi kaldırmanın laikliği ihlal ettiği görüşünü ele alalım. Bu, CHP'nin anladığı türden bir laiklik yorumu. Buna karşılık toplumun yüzde 80'i ve 550 milletvekilinden 411'i, üniversitede “türban”a izin vermenin laikliği ihlal etmediği kanısında. Dahası, laikliği kendinden ithal ettiğimiz “muasır medeniyet”in temsilcilerinin hemen hepsi de bu fikirde. (Hatırlatayım; AİHM, “türban yasağı laikliğin gereğidir” demedi, “bu konuda ülkeler kendi düzenlemelerini yapabilirler” dedi.) Yani ortada Türkiye'nin sadece yüzde 20'sinin inandığı, hiç bir demokratik ülkede de eşi-benzeri bulunmayan nev-i şahsına münhasır bir laiklik yorumu var. Ama siz bundan farklı bir yorum önerince, CHP ve onunla aynı ideolojiye inanan “kurumlar” hep birden ayağa kalkıyor. “Laikliğin içi boşaltılıyor” diye bir ezberleri var, sürekli onu tekrar ediyorlar. Oysa belki de yapılmak istenen laikliğin içini “boşaltmak” değil, özgürlük ve demokrasiyle doldurmak. Ama dinleyen kim? Dinlemek bir yana, “kapatmak”, tümüyle susturmak istiyorlar. Bugünlerde bu işleri yapanlar, yakın zamana kadar da anayasadaki “Atatürk milliyetçiliği” ilkesine getirdikleri yorumla demokrasi ve özgürlüğü çiğner, örneğin Kürtçe konuşmayı yasaklar, “ben Kürdüm” diyeni hapse bile atarlardı. Bugün “Atatürk milliyetçiliği” ilkesi hala geçerli, ama bunun dil yasaklamak gibi despotça bir yorumundan güç-bela da olsa kurtulduk. Fakat “laiklik”te milim oynama yok. İşin en garip tarafı, toplumun ancak yüzde 20'sinin benimsediği bu otoriter ideolojyi hepimize dayatan kurumların, yine hepimizin ödediği vergiler tarafından finanse edilmesi. Oysa bu “eşit vergi” ve “eşit yükümlülük” durumu, devlet kurumlarının tüm vatandaşlara eşit mesafede bulunmasını gerektiriyor. Nitekim mesela itfaiyeciler “biz sadece çağdaş vatandaşların evindeki yangınları söndürürüz, hükümet ve yandaşlarından hazzetmeyiz” demiyor. (Zaten o yüzden benim en güvendiğim devlet kurumu itfaiyedir.) Oysa Yargıtay'ın bildirisinde “hükümet ve yandaşları” açıkça hedef alınıyor. Bir diğer ilginçlik de, “ben tarafım” diye bağıran “y-muhtıra” metninin içinde, “tarafsızlığı tartışma konusu olamayacak Yargı Erk'i”nden söz edilmesi. Allah, Allah; niye tartışma konusu olamıyormuş? Taraflılık o kadar bariz ki azıcık tartışınca ayan-beyan ortaya çıkıyor diye mi? Yüksek yargı, saygınlığını korumak istiyorsa, saygınlık uyandıracak biçimde tavır takınmalı. Taraf olana taraf değilmiş gibi davranamayız ki...
All for Joomla All for Webmasters