İslam Adına Terör
[14 Temmuz 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
İstanbul'daki ABD Başkonsolosluğu'na yapılan saldırı üzerine ilk söylenmesi gereken şey, kuşkusuz, şehit polislerimize Allah'tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı dileği. Yaralı memurlarımız ise inşallah acil şifaya kavuşur. Saldırganlara karşı gösterdikleri kahramanca direniş, her türlü övgü ve minnete layık.
Peki ama bu terör eyleminin ardındaki ideoloji ne?
Saldırganların örgüt bağlantısı henüz kesinleşmiş değil. Ama polisin şu ana dek elde ettiği bilgiler, El Kaide veya ondan ilham alan “İslamcı” bir örgüte işaret ediyor. Zaten daha önce de yine İstanbul'da ve dünyanın daha bir çok yerinde benzeri eylemler gerçekleştirildiği için, sonucun böyle çıkması şaşırtıcı olmayacak. Karşımızdaki tablonun adı “İslamcı terör”.
Biliyorum, bu kavram çoğumuzu rahatsız ediyor. Temelinde bir “barış dini” olan İslamiyet'in adının “terör” gibi bir kavramla birlikte geçmesinden haklı bir rahatsızlık duyuyoruz. İslamiyet'te bir “cihad” kavramı olsa bile, bunun sivil insanlara karşı şiddeti meşru kılmayacağını biliyoruz. Bunların hepsi doğru. Ama bu durum, bugün dünyadaki bazı fanatik grupların, İslam adına teröre “fetva” verdiği gerçeğini değiştirmiyor. İslam tarihindeki kanlı ve sapkın “Hariciler” örneğinde olduğu gibi, günümüzde de “cihad” kavramından bir vahşet ideolojisi üretenler var.
Türkiye'de bu konuyu ele alan yorumcuların bazıları, suçu “Batılı gizli servislere, CIA'ye, Mossad'a” yıkma eğiliminde. Örneğin El Kaide'den söz açıldığında, bu grubun aslında 80'li yıllarda Kızılordu'ya karşı ABD tarafından desteklenen mücahid grupların devamı olduğu söyleniyor ve buradan “aslında tüm bunların Müslümanları zor durumda bırakmak için düzenlenen bir oyun olduğu” sonucu çıkarılıyor.
Oysa bu “komplo teorisi”, sorunu izah etmek için yeterli değil. Bin Ladin ve adamlarının bir zamanlar Sovyet Rusya'ya karşı pragmatik bir hesapla Amerika'dan yardım almış olmaları, “Amerikan ajanı” olduklarını ispat etmiyor. Kaldı ki radikal İslamcı grupların içinde böylesi “provokatörler” olduğunu farz etsek bile, ortada çok daha geniş bir kadroyu harekete geçiren bir “ideoloji” olduğu açık. İntihar bombacılarının İslam'ın imajını bozmak için görevlendirilmiş “kiralık katiller” olduğuna inanabilir misiniz? Adamlar kendilerini göz göre göre ölüme atıyor; parayı ne yapacaklar? Belli ki ortada bir “inanmışlık” var.
Dolayısıyla yapılması gereken, “bana ‘Müslümanlar adam öldürüyor' dedirtemezsiniz” diye ısrar etmek yerine, hangi Müslümanların hangi yanlış din yorumlarından hareket ederek adam öldürdüklerini anlamak. Sonra da bu soruna çözüm bulmaya çalışmak.
Kuşkusuz sorunun bir kısmı, Batı'nın İslam dünyasına yaptığı haksızlıklar. İsrail'in 1967'den bu yana süregiden işgali, ABD'nin buna verdiği destek, uydurma bahanelerle başlatılan Irak işgali, bir çok alanda süregiden “çifte standart” gibi. Ama tüm bunlara çuvaldız batırırken diğer taraftan iğneyi esirgemek de doğru değil. “İslamcı terör”ün ardında, bunu kışkırtan Batılı politikalar kadar, otoriter bir ideoloji olan “İslamcılık” da yatıyor.
Burada kritik bir ayrımın altını çizmek gerek: İslamiyet bir din, İslamcılık ise bir siyasi ideoloji. İslamiyet'teki temel amaç, Allah rızasını kazanmak için iyi insan olmak. İslamcılığın amacı ise, dinden alınan ama üzerine totaliter bir şablon giydirilen kavramlara dayalı bir “siyasi düzen” kurmak. Bu ideolojinin en marjinal temsilcileri ise, “silahlı mücadele”yi meşru görüp, oradan da terör çıkarabiliyor.
Bu gerçeği görmeden “İslam adına terör”ü anlayamayız.