Laik Devlette İçki Yasağı
[26 Mart 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Son yıllarda medyanın “laikçi” kanadının dilinden düşmeyen bir hikaye var: Bazı AK Partili belediyelerin “içki yasağı” getirerek laikliği “aşındırıyor” olması. Yargıtay Başsavcısı da bu hikayeyi ciddiye almış olacak ki, iddianamesinde sıraladığı AK Parti'nin “laiklik ilkesine aykırı eylemleri”ne “alkollü içki satış ve tüketim alanlarının daraltılması ve giderek yasaklanması”nı da dahil etmiş. Acaba haklı mı?
Öncelikle bu “yasak” lafının abartılı olduğunu, ortada daha ziyade lokal “kısıtlama” örnekleri olduğunu belirtelim. Buna, Sabah yazarı Emre Aköz'ün sık sık vurguladığı “Türk içki sektörünün son beş yılda altın devrini yaşadığı” olgusunu da ekleyebilirsiniz. Ama benim işaret emek istedim bu değil. Asıl hata, “içki yasağı” ile laiklik ilkesi arasında bir çelişki olduğu varsayımı. Oysa laik devlette bal gibi de içki yasağı olur. Zaten dünyanın bir dizi laik devletinde olmuştur ve halen de vardır.
Kurulduğu günden beri laik bir cumhuriyet olan ABD'de 1920-33 yılları arasında her türlü alkollü içki ülke çapında yasaklanmıştı. Hem de öyle “kısıtlama” filan değil, gayet katı bir yasak konmuş, içki üreten ve satanlara ağır cezalar getirilmişti. Yasağın kaldırılmasındaki en büyük faktör de, kaçak içki üretimi ve satışının ortaya çıkardığı “mafya” sorunu oldu. 1920, bizde de Atatürk'ün açtığı Büyük Millet Meclisi'nde Men-i Müskirat (İçki Yasağı) Kanunu'nun çıktığı yıldı. Trabzon mebusu Ali Şükrü bey, “Amerika Birleşik Devletleri hükümeti, dinleri men etmediği halde, hususî bir kanun ile milletini bu beladan kurtarmıştır” diyerek bizdeki kanunu savunuyordu.
Günümüzde ise ABD'nin “dry zone” denen bölgelerinde içki satışı halen yasak veya çok kısıtlıdır. Özellikle ülkenin muhafazakar güney eyaletlerindeki yüzlerce “dry” bölgede ne barlara ne de içki satan dükkanlara izin verilir. Bu yasak da gayet demokratik bir şekilde konmuş, bölge halkının seçilmiş temsilcileri “çoluk-çocuğumuzun önünde millet kafa çeksin istemiyoruz” diye talepte bulunduğu için, eyaletin ilgili makamları orayı “alkolsüz alan” ilan etmişlerdir. Sözü edilen “AKP'li belediyeler”deki durum da anlaşılan bundan pek farklı değil.
ABD'yi geçin, 20. yüzyılın ilk yarısında içki yasağı uygulayan “çağdaş” ülkeler arasında Norveç, Finlandiya, İsveç ve hatta laikliğine hiç şüphe olmayan SSCB bile vardır. Çünkü içki yasağının ardında illa “dincilik” ilgili değil, “toplumu kötü alışkanlıklardan koruma” diye özetlenebilecek ve pekala “laik” de olabilecek bir amaç yatabilir. Buradaki amacı “uyuşturucu yasağı”na bakarak da anlayabilirsiniz. Aslında her ikisi de “keyif verici madde” sayılabilecek içki ve uyuşturucu arasında gerçekte derece farkı vardır. Eğer “devlet vatandaşın içtiğine karışamaz” iddiasında ısrarlıysanız, belki Hollanda'da olduğu gibi uyuşturucunun da serbest bırakılmasını savunmanız gerek.
Bütün bunları “içki yasağı”nı savunmak için söylemiyorum. Aksine “bırakınız yapsınlar, bırakınız içsinler”ciyim. (Uyuşturucu yasağı bile, özellikle beslediği mafya açısından, bence tartışılabilir.) Ama AK Parti'nin veya bir başkasının içki tüketimine lokal kısıtlama getirmesini “laikliğe aykırı” zannetmek, cehalettir. Buna, laiklik değil, olsa olsa liberalizm adına karşı çıkılabilir.
Sözkonusu cehaleti sadece medya manşetlerinde görsek “Beyaz Türk çiğliği” deyip geçebilirdik. Ama koskoca Yargıtay'ın Başsavcısı halkın yarısının iradesini çöpe atmaya kalkarken böyle boş suçlamalara dayanınca, durum skandala dönüşüyor. İddianamenin kalan kısmı da pek farklı değil. İrdelemeye devam edeceğim.