Türkçe Yazılar

‘Rejim'i İyice Tanımış Olduk

[17 Mart 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı] Yoksa siz de Türkiye'yi demokratik bir ülke sanan o saf ve iyi niyetli vatandaşlardan biri miydiniz? Umarım, Yargıtay Başsavcısı'nın son marifetiyle kendinize gelmiş, memleketin kaç bucak olduğunu iyice öğrenmişsinizdir. Sayın Başsavcı, o anlı-şanlı, yere-göğe sığmayan rejimimizin nasıl bir şey olduğunu hepimize yeniden hatırlattı. Ben anladığım kadarıyla durumu özetleyeyim. Rejimimizin kuralları aslında çok açık: Hakimiyet, milletin değil, Ankara'da oturan üst düzey atanmışların. Bu zevatın siyasi ve felsefi görüşleri “rejimin ilkeleri” diye hepimize dayatılıyor. Millet ağzıyla kuş tutsa, “rejim” bana mısın demiyor. Halkın neredeyse yarısının oyunu almış bir siyasi partinin üzerini çizmeye rahatlıkla cür'et edebiliyor. Ama sevgili rejimimiz demokrasinin üzerinden silindirle geçerken bu işi usturubuyla yapıyor. Hatta kendine “demokratik” sıfatını bile yakıştırıyor. Eskiden Demokratik Almanya filan vardı ya hani, biraz onun gibi. Bu usturup şöyle işliyor: Anayasa'da yazılı bir “laiklik” ilkemiz var. Gayet de iyi bir ilke. Ama acaba laiklik deyince ne anlamamız, bunu nasıl hayata geçirmemiz gerekiyor? Dünyada farklı örnekler var, dahası bu konuda çok geniş bir sosyal bilim literatürü mevcut. Yani laikliğin nasıl yorumlanması ve uygulanması gerektiği konusunda farklı görüşler mümkün. Sayın Başsavcı'nın hazırladığı “AK Parti'nin suçları” listesindeki en kabarık kalem olan “başörtüsü” meselesinde de laiklik adına farklı görüşler var. Bir görüş, malum, başörtüsünün “kamusal alan”dan kovulmasını savunuyor. Ama bir başka görüşe göre, asıl böyle bir ayrımcılık yapılması laikliğe aykırı. Zaten ABD ve hatta Fransa gibi başka laik ülkelerde de bizdeki bir “başörtü yasağı” yok. Yani başörtüsünü serbest bırakmak, bırakın laikliğe aykırılığı, onun bir gereği de olabilir pekala. Peki bu farklı laiklik yorumlarından hangisi doğru? Eğer biz bir demokrasi isek, bu konuda nihai kararı halk verecek, hangi partinin laiklik anlayışını doğru buluyorsa onu iktidara getirecektir. Sayın Başsavcı ise bizim gibi bir insan ve mutlaka onun da bir laiklik yorumu, bununla ilişkili bir siyasi ideolojisi var. Bu da çok normal. Ama bu öznel yorumunu bize dayatmaya hakkı yok. Onun yorumunu CHP zaten parlamentoda temsil ediyor. Ama şimdi o, CHP gibi düşünmeyen partilerin laiklik anlayışını yasadışı ilan etmeye kalkıyor. (Tevekkeli değil, Onur Öymen üç gündür pür neşe.) Zaten işte sorunumuzun özü de burada: Bizim devletimiz aslında bir “CHP devleti”. Halkın yüzde 20'sinin oylarını alan CHP'nin ideolojisi aynı zamanda resmi ideoloji. Geride kalan yüzde 80, ister istemez ikinci sınıf vatandaş durumuna düşüyor. Bu işte benim aklımı karıştıran soru, niye bu yüzde 80'in de CHP'lilerle aynı oranda vergi ödediği. Öyle ya, Yargıtay gibi resmi kurumlar CHP ideolojisini dayatmak ve sadece bu partiye oy verenlerin “yaşam biçimini” korumak için çalışıyorsa, biz ötekiler bu sistemi niye finanse ediyoruz? Gördüğünüz gibi rejimimizin hali pek iç açıcı değil. Ama haksızlık etmeyelim, bardağın dolu tarafını da görelim. Rejimin “bekçileri” eskiden başbakan asar, önlerine gelene de işkence yapardı. Şimdi ise sadece “beş yıllık siyaset yasağı” getirmek istiyorlar. Eğer siz de o saf ve iyi niyetli vatandaşlardan biri iseniz, bu “gelişme” ile avunabilirsiniz. Tabii biz böyle avunur giderken arada ekonomi ağır darbe yiyor, onmilyonlarca insana hakaret edilmiş oluyor ve Türkiye “üçüncü dünya ülkesi” konumuna düşüyor. Ama varsın öyle olsun!.. Yeter ki rejim sağolsun!..
All for Joomla All for Webmasters