Türkçe Yazılar

Liberal Laiklik Din İçin de İyidir

[30 Ocak 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]

Türkiye'deki başörtüsü yasağı, din özgürlüğünü tanımayan otoriter laiklik anlayışının bir ürünüdür. Bunu son bir kaç yazımda eleştirdim. Ama bu, madalyonun sadece bir yüzü. Bir de öteki yüzünü çevirip laikliğin doğrusuna hakkını vermek, bunun din için sakıncasız ve hatta faydalı olduğunu teslim etmek gerek.

“Laikliğin doğrusu” derken, liberal, yani özgürlükçü olanını kast ediyorum. Bunun dünyadaki en iyi uygulaması da ABD'dedir.

Hep söylendiği gibi, Fransız laikliği, sırf “devleti dinden korumak” niyetiyle kurulmuşken, ABD'de asıl amaç “dini devletten korumak”tır. Amerikan Anayasası'nın laikliği düzenleyen maddesi, “Kongre (Parlamento), ne dini empoze eden, ne de onun özgürce yaşanmasını engelleyen bir kanun çıkaracaktır” der. Bunun ikinci kısmının dini koruduğu açıktır. Ama aslında birinci kısmı bile dine yarar.

Neden mi? Bir devlet tarafından desteklenmek din için iyi değildir de, ondan!

Amerikalı din sosyoloğu Rodney Stark, bu konuya ilginç bir karşılaştırmayla ışık tutar: Amerikan toplumu, Avrupa toplumlarının çoğunluğuna kıyasla çok daha dindardır. Örneğin ABD'de “Allah'a inanıyorum” diyenlerin oranı yüzde 90'ın üzerindeyken bu oran Danimarka, İsveç, Finlandiya gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde yüzde 50'nin çok altındadır. Kiliseye devam, düzenli dua gibi verilere bakıldığında da, Amerikan ve Avrupa toplumları arasında adeta uçurum vardır.

İşin enteresan tarafı ise şudur: Amerikan devleti laik iken, söz konusu Avrupa devletleri laik değildir. Çoğunda devlet tarafından finanse edilen “resmi kilise”ler vardır. İşte Rodney Stark'a göre, Avrupa toplumlarının ileri derecede sekülerize olmasının (yani dinden kopmasının) bir nedeni, tam da bu “resmi kilise”lerdir. Devlet tarafından finanse edilen bu kurumlar, “memur zihniyeti” ile yönetildikleri için, cansız, ruhsuz ve durağan hale gelmişlerdir.

ABD'de ise kiliseler ve diğer dini kuruluşlar devletten hiç bir destek görmedikleri için kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. Bu da onları daha cazip ve yaratıcı olmaya zorlamaktadır.

Prof. Stark, bu durumu “sivil din, resmi dinden çok daha başarılıdır” diye özetliyor. Hatta bunu ekonomideki “serbest piyasa” mantığıyla ilişkilendiriyor, hantal “devlet işletmeleri” ile kıvrak “özel girişim” arasındaki farka benzetiyor. Benzer bir durumu kanımca Türkiye'de de görebiliriz.

Ülkemizde kitlelere dini heyecan ve motivasyon kazandırma açısından sivil cemaatlerin resmi bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı'na kıyasla çok daha etkili olduğunu söylemek mümkün. (Türkiye'deki yerleşik gelenekler nedeniyetle “Diyanet'in kaldırılması”nı kısa vadede mümkün ve doğru bulmadığımı belirteyim. Ama uzun vadede doğrusu odur. “Sivil din”in önünü açarak o noktaya doğru ilerlemek gerek.)

“Resmi din”in en kötü versiyonu ise, elbette, “devlet tarafından dayatılan din”dir. Suudi Arabistan veya İran'da olduğu gibi. İlginçtir ki bu baskıcı rejimler, din adına hareket etseler de, aslında dine büyük zarar verirler. Çünkü baskı yoluyla yaratılan şey samimi bir dindarlık değil, ikiyüzlülüktür.

Riyad'da zorla çarşafa sokulan kadınların Londra'ya kapağı atınca en dekolte kıyafetleri giyip en aykırı barlara koşması boşuna değil.

“İslam'da din ve devlet ayrılmaz” diye kestirip atan siyasal İslamcılar, bütün bunları göz ardı ediyor. Sadece “Asr-ı Saadet pratiğine” bakarak modern dünyaya model üretmeye çalışıyorlar.

Oysa bu çağda devlet de toplum da çok farklı bir şeye dönüşmüş durumda. Bu devirde artık devletten din değil özgürlük istemek lazım. Devlet, “sivil din”e gölge etmesin, yeter.

All for Joomla All for Webmasters