“Kainatı kendi keyfine göre idare eden aşkın bir varlığa inanan, büyük bir safdillik göstermekle kalmaz, aynı zamanda tedavi kabul etmez bir mantıksızlığa da sevk olunarak insan ruhunun hüznengiz bir surette küçülmesine sebep olur”. (Abdullah Cevdet, İctihâd'ın Müdir Fikirleri, İctihad, sayı: 205, (1 Haziran 1925) s. 3998)Önce Osmanlı sonra da Cumhuriyet aydınlarını etkisi altına alan bu bilimsel materyalizm akımında Darwin'in evrim teorisinin büyük bir payı vardı. Celal Nuri bu teoriyi şöyle övüyordu: “Ebediyyu'ş-şân Charles Darwin ve yardımcıları dünyanın yuvarlaklığından veya Amerika'nın keşfinden daha az mühim olmayan evrim kanununu bulmakla varlık âlemindeki konumumuz da belirginleşti.” (Celal Nuri, Hatemü'l-Enbiya, s. 206) Burada hemen bir parantez açmak ve Darwinizm'in ne olduğuna kısaca değinmekte yarar var. Çünkü bu konferansta Darwinizm'i ele alıyoruz, evrim teorisini değil. İkisi arasında ne fark var derseniz, şunu söylemek gerekir: Darwinizm, mevcut ve mümkün evrim teorilerinden sadece biridir. Darwin'den önce de çeşitli doğa bilimciler ve düşünürler farklı evrim teorileri geliştirmişlerdi. Ortaçağ İslam düşüncesinde de evrim fikrini savunan Müslüman alimler vardı. Ancak bu alimler, ve Darwin öncesi evrimcilerin çoğu, evrimin Allah'ın doğaya koyduğu bir kanun veya “canlıları yaratma yöntemi” olduğunu düşünüyordu. Evrim, onlara göre, amaçsız ve rastlantısal bir süreç değildi; belirli bir amaca göre kurulmuş ve yönlendirilmişti. Darwin, işte bu görüşe karşı çıktı ve evrimi yönlendiren tek şeyin kör bir mekanizma olan doğal seleksiyon olduğunu sürdü. Bir başka deyişle Darwin evrim fikrini keşfetmedi; sadece onu materyalist ve dolasıyla da ateist bir zemine oturttu. Böyle olunca da gerek dünyada gerekse Türkiye'de ateist ve materyalist çevreler Darwin'e dört elle sarıldılar. İşte Türkiye'nin son 100 yıllık geçmişine bakılınca, Darwin'in evrim teorisine yönelik makul bilimsel ilginin yanında, bu felsefi ve ideolojik taraftarlığı görmek mümkündür. Bu konuda tek bir örnek vereyim. Kütüphanemde “Yazıyla-Çiziyle Darwin ve Evrim Kuramı” adlı bir kitap var. 1987 Basımı kitabın 53. sayfasında Darwinizm'den çıkan felsefi sonuç şöyle özetlenmiş:
“Darwin'in teorisinden insan için çıkarılacak sonuçlar çoktu. İnsan artık canlılar dünyasının merkezinde yer alan ve yaratılmış olan bir varlık değildi. Tanrısal bir planın ürünü hiç değildi. Çünkü evrimin bir planı yoktu.”Kuşkusuz bu felsefi sonuç, Türkiye'deki belirli bir ideolojik ve felsefi akımın sahiplerinin topluma vermek istedikleri mesajla örtüşüyor olmalı. Nitekim kitabı “Aydın, İlerici ve Yürekli Gençlerimize“ ithaf etmişler. Dahası kitaba önsöz yazan İlhan Selçuk, “bu kitapta yazılı evrimi anlamak, bütün insanlık tarihini anlamakla eşdeğerdir” demiş. Hatta insanı evrim sürecinde ileri götürenlerin “solcu”lar olduğunu da eklemiş. Kuşkusuz bu yaklaşım sadece Sayın İlhan Selçuk'a ait değil, Türkiye'de kendilerine “ilerici” veya “çağdaş” gibi sıfatlar uygun gören daha pek çok aydın tarafından paylaşılmaktadır. Bu aydınlar, ateizm ile teizm arasındaki ikilemde, bilimin ateizmden yana durduğunu bir kez kabul etmişler, bir daha da bunu sorgulamamışlardır. Bu önkabulün üzerine bazıları “bilimin evrenin tüm sırlarını açıklayacağını ve o gün artık dine gerek kalmayacağını” söylerler. Biraz daha mütevazi olan ikinci bir görüş ise, “bilimin açıklayamadığı bir şeyler hep kalacak, dolayısıyla din hep kendisine alan bulacak” şeklindedir. Peki ama bilimin açıklayamadığı değil, asıl açıkladığı şeyler teizmi destekleyen sonuçlar ortaya koyuyorsa? Bu soru ülkemizde pek gündeme gelmez, ama son bir kaç onyılda dünyada giderek daha fazla dikkat çekiyor. Özellikle de uzun yıllar ateist olarak yaşamış kimi ünlü bilim adamlarının, karşılaştıkları bilimsel veriler nedeniyle fikir değiştirip ateizmden vazgeçmeleri, Allah'ın varlığını kabul ettiklerini açıklamaları, bütün ezberleri alt-üst ediyor. Kısacası Abdullah Cevdetlerin devrinden bu yana köprünün altından çok sular akmış durumda... Bilim, o eski bilim değil. Bu konferans dizisinde bilimin bu yeni yönünü ele alacağız. Dizinin bu ilk ayağında biyolojiye ağırlık verdik ve “yaşamın kökeni”ni ele aldık. Bir sonraki konferansımızın konusu ise “evrenin kökeni” olacak.