Bir Diktatörün Ölümü
Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Niyazov bugün öldü. 1991 yılından bu yana ülkesini demir yumrukla idare eden, hiç bir siyasi muhalefete izin vermeyen, rejim muhaliflerini hapishanelere ve hatta akıl hastanelerine kapatan “Türkmenbaşı” lakaplı Niyazov, her ölümlü gibi, toprak oldu.
Eski bir Komünist Parti üyesi olan, komünizm yıkıldıktan sonra da ülkesini Stalinvari bir zihniyetle yöneten “Türkmenbaşı”nın rejiminin bana en ilginç gelen yönü, “lider kültü” olagelmiştir. Hemen tüm dikta rejimlerinden rastlanan “lider kültü,” toplumun iradesinin safdışı edilebilmesi için, baştaki diktatörün insanüstü vasıflara sahip bir “kurtarıcı” olarak resmedilmesine dayanır. Lider, karanlık ve cehalet içindeki halkını “bir güneş gibi” aydınlatan şaşmaz ve yanılmaz bir “kurtarıcı” olarak tasvir edilir.
Nizayov bu yöntemi başarılı bir biçimde uyguladı. Türkmenistan'ın her sokağı, her banknotu, her sınıfı, her ofisi onun resim ve büstleriyle dolduruldu. Som altından yapılma heykelleri, Türkmen şehirlerinin merkezi noktalarına yerleştirildi. Başkent Aşkabat'ın ortasına dikilen devasa Anıt, özellikle, çarpıcıydı: Şehrin en yüksek yapısı olan anıtın tepesinde yer alan Niyazov'un som altın heykeli, otomatik bir mekanizma ile her gün sürekli güneşe bakacak şekilde dönmeye ayarlandı. “Güneşe bakan” lider, oradan aldığı ışığı halkına yansıtıyordu.
“Türkmenbaşı” kendisine tüm bunların nedenini soran gazetecilere “ben aslında her yerde resmimi görmek istemiyorum” demişti, “ama halkım öyle istiyor.”
Söz konusu “lider kültü” başta dediğim gibi otoriter rejimlerin çoğunun ortak özelliğidir. Sovyetler Birliği'nde Stalin, Kuzey Kore'de Kim İl Sung, Kızıl Çin'de ise Mao bu şekilde putlaştırılmıştır. Bu rejimlerin kullandığı propanga imajları da birbirine çok benzer. Örneğin Türkmenistan'daki “halkının üzerine güneş gibi doğan lider” imajı, Mao için de kullanılmıştır. Şu propaganda resminde görüldüğü gibi:
Putlaştırılan liderin özellikle genç nesillere şaşmaz bir yol gösterici olarak empoze edilmesi de önemlidir. Kızıl Çin'in propaganda resimlerinde yine bu yöntem açıkça görülür:
Özellikle öğrenciler ve askerlerin Mao'nun izinde yürüdükleri ve bu sayede mutlu ve doğru yolda oldukları telkin edilir:
Oysa kuşkusuz nasıl mutlu olunacağı ve “doğru yol”un nerede olduğunu gibi sorular, her bireyin kendi vicdanında cevap arayacağı meselelerdir. Otoriter rejimlerin en büyük zararı, bu yolu kapayarak, insanları kollektif bir doğruya mahkum etmesidir. Bazıları buna safça inanıp gerçekten de mutlu olabilir; ama resmi ontolojiyi sorgulayanların öyle olması mümkün değildir.
İşte bu nedenle dikta rejimlerinin yıkılması, inançları ve düşünceleri ne olursa olsun, bireyler için iyidir. Tükmenbaşı'nın ölümünü işte bu perspektifle iyi bir haber olarak karşılıyorum. Türkmen halkına hayırlı olsun.