Papa, Cihad Ve Müslümanlar
[16 Eylül 2006 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
"Papa başkanlığında Hıristiyan dünyadan İslâm'a topyekün saldırı ve hakaret!" Bu sabah bilgisayarıma düşen ilk email'in başlığında böyle yazıyordu. Eski reformist yeni ulusalcı Yaşar Nuri Öztürk'ün "Halkın Yükselişi Partisi"nden gelen bu mesaj, sanırım çok sayıda Müslümanın Papa XVI. Benedict'in İslam'a dair son yorumu hakkındaki algısını yansıtıyor.
Papa, söz konusu yorumu, Almanya gezisi kapsamındaki bir konuşmasında yapmış. Bizans İmparatoru Manuel II. Paleologos'un, "Bana Muhammed'in getirdiği yenilikleri gösterin, sadece kötü ve insanlık dışı şeyler bulacaksın, tıpkı vaaz ettiği dinin kılıç gücüyle yayılması emrini verdiği gibi" şeklindeki cümlelerinden alıntı yaparak, İslam'daki "cihad" kavramı eleştirmiş.
İşte bu sözlerin medyaya yansıdığı andan itibaren doğal olarak bir "Müslüman tepkisi" geldi. Ancak görünen o ki, bu tepki, daha önceki örneklerde de olduğu gibi, kınama ve "özür talebi" ağırlıklı. Oysa belki de Papa'yı "cihad" konusunda bu yorumu yapmaya yönelten gerçeklerin ne olduğunu ele almak, sonra da bunlar hakkında iyi bir açıklama getirmek daha doğru olacak.
'Cihad Gözlemi' Büyüyor
Papa'nın bu yorumunun son yıllarda yaşadığımız gerçeklerden bağımsız olmadığını not etmek lazım.* 11 Eylül 2001'deki terör saldırılarından bu yana İslam'daki "cihad" kavramı Batılı entelektüel çevrelerde -- ve de hiç de entelektüel olmayan çevrelerde -- histerik bir biçimde tartışılıyor. İslam adına teröre başvuran El Kaide ve benzeri grupların kendileri "Cihadi" olarak tanımlaması, yaptıkları eylemlerin İslami bir meşruiyeti olduğu zannını doğuruyor. Öyle ki bugün Batı'da, hele de ABD'de, "cihad" kavramı "terör" ile eş anlamlı hale gelmiş durumda. Bu konuda yayınlanmış yüzlerce kitap var. "Jihad Watch" gibi fanatik İslam karşıtı siteler, dünyanın dört bir yanındaki "Müslüman şiddeti"ni "gözlem"liyor.
Peki buna karşı Müslümanlar ne diyor? Bazen sadece "İslamofobi tehlikesi"nden söz ediyorlar ki, bu haklı bir yakınma. Ama sadece yakınmak yeterli değil. Bu "korkuyu" ve düşmanlığı giderecek bir şeyler yapmak lazım.
Bunu bazen Müslümanlar "en iyi savunma saldırıdır" mantığıyla yapıyor, "İslam ve şiddet"ten bahseden Batılılara, "asıl siz kendinize bakın" anlamına gelen cevaplar veriyor. Papa'nın son sözlerine gelen cevaplarda da bu tonu görmek mümkün. Hıristiyanlığın tarih boyunca döktüğü kanlardan, Haçlı Seferleri'nden, Engizisyon'dan, Ortaçağ bağnazlığından söz ediliyor.
Bunların hepsi gerçekten de Hıristiyanlık için yüz karası. Ancak şunu görmek lazım: Günümüzün Hıristiyanları, "evet bunlar korkunç şeylerdi, ama İncil'de emredilen din bu değildi, bunlar birer sapmaydı ve bugün hepsi geçmişte kaldı" diyorlar. "Haçlı Seferi"nin İncil'de olmadığına, buna karşılık "cihad"ın doğrudan Kuran'da yer aldığına işaret ediyorlar.
İşte bu nedenle de Müslüman düşünürlerin, dini otoritelerin ve entelektüellerin "cihad" kavramına bir açıklık getirmesi gerek.
Savunma mı, Saldırı mı?
Öncelikle "cihad" çoğu Müslümanın bugün inandığı gibi sadece "savunma savaşı" mı? Eğer böyle ise kimse buna bir şey diyemez, çünkü "saldırıya karşı kendini savunma" evrensel olarak kabul edilen bir hak.
Ama "cihad fosibi" yaşayan Batılılar, bunun sadece savunma değil, dini yaymaya yönelik saldırgan bir doktrin olduğu iddiasındalar. Hz. Muhammed sonrasında İslam imparatorluğunun bu "fetihçi" anlayışla yayıldığını; karşısına çıkan toplumlara "ya İslam'ı kabul et, ya boyun eğip cizye öde, ya da kılıcı seç" dediğini; Müslümanların İslam'ı anlatarak yaymaktan çok siyasi egemenlik yoluyla kabul ettirmek istediğini söylüyorlar. Televizyonlarını açtıklarında bazı Amerikalılara "ya İslam'ı seçin, ya da cezanızı çekin" diyen El Kaide'nin yeni Amerikalı sözcüsü Adam Gadahn'ı veya iki Amerikalı gazeteciyi kaçırıp "İslam'ı seçme" şartıyla serbest bırakan Filistinli "Cihad Kıtaları" adlı örgütü görünce de, "cihad tehlikesi" ile yüz yüze olduklarını düşünüyorlar.
Oysa İslam'ın ilk yayıldığı dönemde zaten bir "imparatorluklar çağı"nı yaşayan dünya ile günümüz dünyası çok farklı. Dahası İslam'ın barışçıl "tebliğ" yoluyla yayılmasının tarihte çok örneği var; Orta Asya'daki dervişlerin veya Uzakdoğu'daki Müslüman tüccarların yaptığı gibi.
İşte bugünün Müslümanlarına düşen, tüm bu dini ve tarihsel mirası yeniden anlayıp, günün şartlarını göz önünde bulundurarak yorumlamak; sonuçta "cihad"ın saldırgan bir doktrin olmadığını, "silah zoruyla din yaymak" anlamına gelmediğini anlatmak. Bunu da tepkiyle ve öfkeyle değil, kendilerine saygınlık kazandıracak bir olgunluk ve bilgelikle yapmak.
Ne enteresandır ki, Papa'nın kendisinden alıntı yaptığı Bizans İmparatoru Manuel II. Paleologos'un cihadla ilgili sözleri, o imparator ile "bilgili bir İranlı" arasında muhtemelen 1391 yılında geçen bir tartışmadan alınmış. Anlaşılan o "bilgili" İranlı Müslüman, Bizans İmparatoru ile bu konuları uzun uzadıya ve tartışmış, İslam'ı savunan argümanlar ortaya koymuş.
Bugün de öyle bilgili İranlılara, Türklere, Araplara ve sair Müslümanlara fazlasıyla ihtiyaç var.
* Dahası XVI. Benedict yakın geçmişte bazı konularda "Müslüman yanlısı" bir tavır takındığını da görmek lazım. Fransa'daki devlet liselerine getirilen başörtü yasağına karşı çıkmış, Danimarka basınında yer alan "Hz. Muhammed karikatürlerini" ise eleştirmişti.