Türkçe Yazılar

İsrail Terörü, <em>Untermenschen</em> ve Sezer

Naziler'in Untermenschen doktrinine göre sözde aşağı insanlarGeçtiğimiz haftanın en trajik olayı, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Beyt Hanun kasabasına top mermisi yağdırıp 7'si çocuk, 4'ü kadın 19 masum insanı katletmesiydi. Hiç bir şeyden habersiz küçücük çocuklar, uyurlarken üzerlerine düşen bombalarla hayata veda ettiler. Bu barbarca, zalimce ve insafsızca katliam üzerine İsrail yetkilileri sadece "kusura bakmayın, yanlışlıkla oldu" dediler. Acaba Hamas İsrail'de bir köyü vurup 19 sivili öldürse ve "kusura bakmayın, yanlışlıkla oldu" deseydi ne olurdu? Dünyanın tepkisi bu kadar cılız kalır mıydı? Bu soru, ve genel olarak İsrail'in sivillere yönelik terörü karşısındaki "çifte standart", bizi bazı Batılıların ve yine bazı İsraillilerin Müslümanlara bakışındaki temel bir çarpıklığa götürüyor: Bunlar, Müslümanları kendileri gibi "insan" saymıyorlar. İsrail'in şahin başbakanlarından Begin'in Filistinliler için "iki ayaklı hayvanlar" demiş olması, bir dil sürçmesi değil. Müslümanlar "tam insan" sayılmadığı için, onların yaşam, güvenlik ve özgürlük gibi hakları, ötekilerinki kadar önemli görülmüyor. "Düşmanları gayrı-insanileştirme" olarak tanımlanacak bu düşünce, aslında İsrail'in buluşu değil. Ondan yarım asır önce bu düşünceyi olgunlaştıran, geliştiren ve dahası uygulamaya koyan bir devlet daha vardı: Nazi Almanyası. Naziler, Ari ırktan olmayanları untermenschen (aşağı-insanlar) olarak tanımladılar. Bunların hayat hakkını da aşamalı olarak reddettiler. Önce Alman toplumu içindeki sakatlara, sonra da Yahudilere, Çingenelere ve Slavlara karşı uyguladıkları soykırım, bu mantıkla meşrulaştırıldı. İsrail'in Filistinlilere bakışının Naziler'in Yahudilere bakışı ile birebir aynı olduğunu söylemiyorum; bu haksız bir abartı olur. Ama arada benzerlik var. İsrailli radikallerin untermenschen düşüncesi, Nazilerinkinin daha hafif bir versiyonu gibi duruyor. Filistinlilerin hayat ve hürriyet hakkını bu denli sistemli bir biçimde çiğnemelerinin başka izahı yok... İşin en üzücü tarafı ise, Müslümanları untermenschen sayma fikrinin yansımalarını ülkemizde bile duyuyor olmamız. Cumhurbaşkanı Sayın Sezer'in 10 Kasım mesajında söylediği "laiklik adam olmak demektir" sözü, buna işaret ediyor. Bu sözün doğal sonucu, "laik olmayan"ların "adam" sayılamayacağı... Tabii aslında laiklik bireylerle değil devletle ilgili bir ilke. Ama Sayın Cumhurbaşkanı'nın daha önce de "Laik birey, inanç dünyası ile günlük yaşamını birbirinden ayıran, inancının dünya yaşamını etkilemesine izin vermeyen bireydir" dediğini biliyoruz. Buna göre "laik birey" bir dine inanmayan veya inansa da bu inancı "dünya yaşamına" hiç bir şekilde yansıtmayan kişi olmuş oluyor. Dindar bir Müslüman, elbette bu tanımın dışında; çünkü o inancı gereği namaz kılıp oruç tutacak, fakirlere sadaka verecek, işini-gücünü bırakıp Hacca gidecek. Yemek yerken, konuşurken, ticaret yaparken dinin kurallarına riayet edecek. Kısacası "dünya yaşamı"nın her noktasında inancının getirdiği ilkelere göre davranmaya çalışacak. İşte bu insan Sayın Sezer'in kriterine göre "adam olamamış" durumda. Tabii bu durumda devlet de onun haklarını istediği gibi kısıtlayabiir. Buyrun size yerli bir untermenschen doktrini... Bunları söylerken Sezer'in "laik olmayanlara" bakışının İsrail'in Filistinli Müslümanlara yönelik bakışı ile birebir aynı olduğunu söylemiyorum; bu haksız bir abartı olur. Ama arada benzerlik var. İsmet Berkan Radikal'deki köşesinde söz konusu "adam olma" yorumuna ağır eleştiri getirerek "kendisi olacak kadar cesaret sahibi olmayan, onun yerine Atatürk'ün arkasına sığınan bu adamlar 'adam olmuş' sayılır mı?" demiş. Bilemiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı'na karşı, onun "gayrı-insanileştirme" yöntemlerini kullanmak istemem. Beni "laik birey" olmaktan alıkoyan inancım gereğince, yaratılmış her insanı "adam" sayıyorum...
All for Joomla All for Webmasters