“İslamiyet'in toplum yaşamındaki her türlü ifadesine doğrudan ‘irtica' diye bakan, Tek Parti devrindeki radikalizmden esinlenerek bugün liberal demokrasilerdeki din ve vicdan hürriyetini Müslümanlar için ‘fazla' bulan bir resmî laiklik anlayışı, daha pek çok yönden toplumsal gerilimler ve huzursuzluklar ürettiği gibi, Kürt sorununun derinleşmesine engel olan ortak dinî hassasiyetleri sabote etmesi açısından da tehlikelidir.”Peki ama Kürt sorununun çözümü için gereken ne? Yazara göre bunun basit bir reçetesi yok. Ama doğru bir politika izlenerek uzun vadede çözüme gidilebilir. Bu politikanın kilit sloganı ise “asimilasyon değil, entegrasyon”. Yani Kürt vatandaşları asimile etmeye çalışmak yerine, onların tüm kültürel özgürlüklerine sahip çıkarak, Türkiye toplumuna ve ekonomisine entegre olmaları için çalışmak. Akyol'a göre asimilasyon çabaları ters tepiyor; ama entegrasyon mümkün ve zaten Kürtlerin büyük bölümü de Türkiye'ye entegre olmuş durumdalar. Akyol, Türkiye'deki entegrasyonun sosyolojik, ekonomik, kültürel boyutlarını anlatırken, bunun Türkiye'den bir “Kürdistan” çıkarma fikrini imkansızlaştırdığını vurguluyor: Ülkemizdeki Kürt vatandaşların yarısından fazlası artık Doğu'da değil Batı'da yaşıyor. Burada iş-güç sahibi olmuş, yerleşmiş durumdalar. Çoğu, hatta Kürt milliyetçileri bile, Türkçe konuşuyor. Böyle bir ülkeyi bölmek bir yana “federasyon” ile ayırmak bile, Akyol'a göre hem imkansız hem de tehlikeli. Bu gibi etnik ayrışmaların çok kanlı olduğunu gösteren örnekler var: Eski Yugoslavya veya Pakistan-Hindistan ayrımı gibi. Akyol'a göre çözümün yolu, üniter devlet içinde liberal demokrasi. Etnik milliyetçiliğe reddiye... Akyol, Türkiye'nin süregiden entegrasyonunun önündeki büyük bir engeli de ortaya koyuyor: Etnik milliyetçilik. Aslında kitap boyunca etnik milliyetçiliğe darbe üstüne darbe indiriyor. Özellikle “Kürtçülüğün çıkmazı” ve “Kürtçülüğün esasları” başlıklı bölümlerde, Kürt etnik milliyetçiliğinin Nazizm'den ilham almış fanatik bir ideoloji olduğu gözler önüne seriliyor. Akyol'a göre Kürt milliyetçileri ideolojik körlük içinde hayal görüyorlar: Kürtlerin nüfusu abartılıyor, var olmayan bir “homojen Kürdistan” coğrafyası hayal ediliyor, ve 1930'lu yılların “Türk tarih tezi”ne benzer hayalî bir “Kürt tarihi” üretiliyor. Akyol, Cemşid Bender ve Mehrdad Izady gibi Kürtçü yazarların “matematiği Kürtler buldu, ilk çömleği Kürtler yaptı” gibi söylemlerinin hiçbir dayanağı olmayan “kurgu”lar olduğunu gösteriyor. Akyol'un etnik milliyetçiliğe yönelik taarruzundan Türkçülük de nasibini alıyor kitapta. Kürtlere karşı düşmanlık içeren her türlü Türkçü yaklaşım Akyol'a göre bölücülükten ibaret. Nihal Atsız'ın ırkçılığını yerden yere vururken, günümüzdeki bazı aşırı sağcıları ve onlarla ittifak eden aşırı solcuları da sert şekilde eleştiriyor. Kısacası “Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek”, Türkiye'nin etnik bir gerilim ve bölünme yaşamaksızın geleceğe uzanacağını gösteren ve bu ideal çözümü güçlü bir şekilde savunan bir kitap. Hem tarihsel bir araştırma, hem sosyolojik bir analiz hem de kendi başına tutkulu bir argüman. Akyol'un kitabının son cümlesi, bu tutkunun bir ifadesi olsa gerek. Şöyle diyor:
“Sırf aynı ‘hilal uğruna' Çanakkale'de, Sarıkamış'ta veya Dumlupınar'da yanyana toprağa düşmüş yüz binlerce kardeş Türk ve Kürt şehidin hatırasına bakmak bile, bize ‘çözüm' için yeterli esini ve işareti verecektir.”