Diyanet, Doğru Yolda
HaberTurk sitesinde yayınlanan "Diyanet, Kadına Şiddeti Meşru Gösteren Hadisleri Atıyor!" habere göre, "Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu, Hazreti Muhammed'e atfedilen, ancak doğruluğu olmayan özellikle de kadına yönelik şiddeti meşru gösteren hadislerin temizlenmesi için" düğmeye basmış.
Haber doğru ise, Diyanet doğru yolda. Daha önceki bazı yazılarımda da belirttiğim gibi, İslam'ın Kuran'dan sonraki ikinci kaynağı olarak kabul edilen hadis külliyatında ciddi sorunlar var. Peygamberin vefatından iki yüzyıl sonra toplanan hadislerin arasında, İslam'ın baskıcı ve bağnaz bir din olarak algılanmasına neden olan, çeşitli efsaneler, uydurmalar ve çarpıtmalar yer alıyor. Din olarak algılanagelen bu geleneklerin dinden ayrıştırılması, İslam'ın bugünü ve geleceği için çok önemli.
Konunun detaylarını uzmanlarına bırakmak gerek kuşkusuz. Ama ben bu vesileyle "dinde reform" kavramı üzerinde bir kaç şey söylemek istiyorum. "Reform" kelimesini doğru bulmasam da İslam'da bir "tecdid" (yenilenme) gerektiğine inanıyorum ve Diyanet'in "hadis tasfiyesi"nin de buna uygun bir gelişme olduğunu düşünüyorum.
Ancak son yıllarda Türkiye'de gelişen bir İslami dil var ki, bu gibi "tecdid" girişimlerinin hepsine peşinen kuşku ve tepkiyle bakıyor; bunları "modern dünya tarafından İslam'ın içini boşaltmak için çıkarılan fitneler" olarak görüyor. Bu tip "fitne"lerin gerçekten de var olabileceğini, nitekim tarihte de var olduğunu teslim ediyorum. Ama "modern dünyaya uyum" düşüncesiyle ortaya çıkan her İslami fikri bu şekilde yaftalayıp susturmaya çalışmak, İslam adına çok zararlı sonuçlar doğurabilir.
Bence buradaki püf nokta, "modern dünya"nın ne olduğu. Bundan kasıt, dinin önemsizleştiği, topluma ve hatta bireylere etki etmediği, inançsızlaşmış bir dünya ise, İslam'ın bununla uzlaşmayacağı elbette çok açık. (Zaten Hıristiyanların da çoğu bu tip bir modernizm ile uzlaşmama eğiliminde.) Ama bir de "modern dünya" kavramı içinde, hayatın doğal akışı içinde gelişmiş ve insanlığın tarihi tecrübesiyle varılmış standartlar var. Kadın hakları veya demokrasi gibi. Soru şu: Bunları kabul etmek İslam'a aykırı mı? Yoksa aykırı değil mi? Dahası, bunları kabul etmemek, İslam'ı tarihin belirli bir döneminde dondurmak ve "gelenekseverlik" uğruna İslam'ın özündeki İlahi mesajı boğmak sonucunu doğurmaz mı?
Modern dünya elbette İslam'a bir "değişim" dayatıyor. Mesela Afganistan'da din değiştirip Hıristiyan olan bir Müslüman'a idam cezası verilince, Batılı ülkeler ayağa kalkıyor. Soru şu: Din değiştiren bir insanı öldürme hükmü - ki Kuran'da hiç bir dayanağı yoktur; sadece hadislere dayanır - gerçekten İslam'ın bir parçası mı? Yoksa İslami geleneğe girmiş, ama aslında dinin özünde yeri olmayan ve bugün de dine büyük zarar veren bir uygulama mı?
İslam'ı birilerine beğendirmek için dini olandan elbette vazgeçilemez. Ama dini değil de tarihsel olanı din gibi korumak da, İslam'ın önüne set çeker. Sadece Türkiye'deki durum bile bizim için açıklayıcı olmalı: "Beyaz Türkler"in İslam'dan kopukluğunun temelinde, sadece inandıkları materyalist/sekülerist dünya görüşü değil, aynı zamanda karşılarındaki İslam modelinin pek iç açıcı olmayışı yatıyor. Dolayısıyla, bir Müslüman için materyalist/sekülerist dünya görüşünü eleştirmek ne kadar gerekliyse, Prof. Bardakoğlu'nun ifadesiyle, "dini olanla dini gösterilen arasındaki ayrımı netleştirmek" de o kadar gerekli.