Terör ve Baskıya Karşı İslami Manifesto
Mustafa Akyol ve Zeyno Baran'ın birlikte kaleme aldıkları "A Muslim Manifesto Against Violence and Tyranny in the Name Islam" (İslam Adına Terör ve Baskıya Karşı Müslüman Manifestosu) başlıklı metin, uluslararası medyada büyük yankı uyandırdı. ABD'nin National Review dergisinden sonra Alman Der Spiegel dergisi de Manifesto'yu yayınladı.
İngilizce orjinaline buradan ulaşabileceğiniz metnin geniş bir Türkçe özetini de Yeni Şafak gazetesi "Akyol ve Baran'dan manifesto: İslâm barış dinidir" başlıklı manşet haberiyle yayınladı.
Metnin Türkçe tercümesini, aşağıda okuyabilirsiniz.
İSLAM ADINA ŞİDDET VE BASKIYA KARŞI İSLAMİ MANİFESTO
Jyllands-Posten adlı gazetede yayınlanan Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkındaki saygısız karikatürler dünyanın pek çok yerinde Müslümanlar arasında aşırı bir tepkiye neden oldu. Her ne kadar dindaşlarımızın bu konudaki duygularını anlasak da, onlardan öfke ve şiddetten geri durmalarını rica ediyoruz.
Allah için gösterilecek bir tarafgirlik, ancak münevver bir tavırla sergilendiğinde haklı olmuş olur, çünkü Allah (Müslümanlara) ılımlı bir yaklaşım emretmiştir. İlk Müslümanlar o devrin putperestleri tarafından alaya alındıklarında, Kuran onlardan şiddet dolu bir tepki değil, medeni bir reddiye istemişti: "Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın" (4:140) Dahası Kuran Müslümanları "onlar öfkelerini yenenler ve insanlardan bağışlama ile vazgeçenlerdir." diye tarif etmektedir. (3:134) Dolayısıyla Islam'la alay edenlere karşı yapılacak gösteriler şiddetten uzak olmalıdır. Islam'a yöneltilen eleştirilere ise, tehdit ve şiddetle değil, akılcı karşı argümanlarla cevap verilmelidir.
Aynı zamanda inanmaktayız ki, terörist eylemler hiç bir şekilde haklı gösterilemez ve mazur görülemez. Müslümanların karşı karşıya kaldıkları hiç bir zorluk - örneğin askeri işgaller veya baskılar - sivil insanlara yönelik saldırıları meşru kılmaz. Kur'an-ı Kerim'de Allah Müslümanlara "Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın" (5:8) buyurmaktadır. Bu adaletin gerçek İslami ölçüsü, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) geleneğinde ortaya konmuştur: Müslüman askerler savaş zamanında bile - ki barış zamanı şöyle dursun - "yaşlıları, bebekleri, çocukları ve kadınları" öldüremezler. Bunu yapanlar şehit değil, eli kanı katillerdir.
Kuran'ın "dinde zorlama yoktur" (2:256) hükmüne dayanarak, dinsel hürriyeti savunuyoruz. Her insanın İslam'a veya bir başka dine inanma veya inanmama hakkı vardır. Tüm Müslümanlar da, eğer öyle isterlerse, dinlerini reddetme veya değiştirme hakkına sahiptirler. Hiç bir devletin, cemaat veya bireyin İslam'ı empoze etmeye hakkı yoktur. İnsanlar İslam'ı, buna zorlandıkları için değil, öğretilerine iman ettikleri için kabul etmeli ve uygulamalıdırlar.
Demokrasiyi kabul ediyor ve destekliyoruz. Bunun nedeni Allah'ın insanlar üzerindeki egemenliğini tanımamamız değil, ancak bu egemenliğin demokratik ve çoğulcu bir toplumda insanların genel isteğiyle ifade bulduğuna inanmamızdır. Teokratik düzeni kabul etmiyoruz. Bunun nedeni Allah'a itaat etmek istemeyişimiz değil, ama teokratik düzenin ister istemez kusurlu (ve bazen dejenere ve yanlış yönlenmiş) insanların, kusurdan münezzeh olan Allah'ın adıyla hükmetleri sonucunu doğurmasıdır.
Laik devletin ve laik hukukun meşruiyetini kabul ediyoruz. İslami hukuk, yani şeriat, Müslümanların homojen cemaatler halinde yaşadıkları bir devirde geliştirilmişti. Modern dünyada neredeyse tüm toplumlar çoğulcudur; çok farklı inançlara ve bu inançların da (İslam dahil) farklı yorumlarına inanan insanlardan oluşmaktadır. Bu çoğulcu yapıda, tek bir dinin belirli bir yorumuna dayalı bir hukuk sistemi tüm yurttaşlara uygulanamaz. Dolayısıyla tüm dinlere saygılı ama hiç birisine dayanmayan tek bir laik hukuk gereklidir.
Kadınların erkeklerle aynı çiğnememez haklara sahip olduklarına inanıyoruz. Bazı Müslüman toplumlarda var olan ve kadınları eğitim, siyasi katılım ve bireysel gelişim haklarından mahrum bırakan kanun ve yaklaşımları şiddetle kınıyoruz. Erkekler gibi kadınlar da nasıl yaşayacaklarına, giyineceklerine, seyahat edeceklerine, evlenip boşanacaklarına karar verme hakkına sahip olmalıdırlar. Eğer bu hakları yok ise, açıkça ikinci sınıf vatandaş olurlar.
Dini ve ulusal kimlikler arasında bir çelişki olmadığına inanıyoruz. Her Müslüman herhangi bir modern seküler devletin yurttaşlığını benimserken, bir yandan da küresel Müslüman ümmet ile manevi dayanışma duygularını muhafaza edebilir.
Yahudilik ve Hıristiyanlığı ortak İbrahimi tevhid inancı üzerine kurulu kardeş dinler olarak kabul ediyoruz. İslam'a asırlar boyunca yabancı olan, ancak ne yazık ki bazı Müslümanlar arasında geçtiğimiz onyıllarda etki kazanmış olan anti-Semitizmi şiddetle kınıyoruz. İsrail'in var olma hakkını, Filistin halkının egemen bir devlete kavuşma yönündeki haklı isteği ile birlikte, tanıyor ve İsrail/Filistin'de iki devletli adil bir çözümün Kutsal Topraklar'a barış getireceğini umuyoruz.
Kısacası, İslam'ın adıyla terör ve baskı savunan ve uygulayanları kabul etmiyor ve onları kınıyoruz. Umarız yaptıkları yanlış işler, Allah'a yönelen bir yol ve barışa yönelik bir çağrı olan yüce dinimize leke sürmez.
Müslümanların siyasi, sosyal, cemaatsel ve ticari liderlerine çağrımız, www.muslimmanifesto.org adresinden bizle bağlantıya geçerek bu Manifesto'yu imzalamalarıdır. Amacımız ise İslam'ın gerçek medeni ve barışçıl mesajının duyulabilmesidir.