Tartışma: Yaratılış ve Darwin
[24 Şubat 2006 tarihli Radikal gazetesinde yayınlandı]
Radikal'in "Ders kitaplarında yaradılış hikâyesi" başlıklı haberinden öğrendiğimize göre 700 kadar Türk akademisyen "Yaradılış'ın okullardaki fen ve biyoloji kitaplarından çıkarılması" için harekete geçmiş. Milli Eğitim Bakanlığı'na "Yaradılış yaklaşımını müfredattan çıkarması" için dilekçe verecek, kabul görmezlerse dava açacaklarmış.
Bu, oldukça ilginç ve yoruma değer bir haber.
İlginç olan ilk nokta, söz konusu bilim adamlarımızın, hoşlanmadıkları bir fikri bilim yoluyla yenmek yerine, hukuk ve siyaset yoluyla sansürlemeye çalışmaları. Bunu ülkemizi "Ortaçağ yanlısı karanlık düşüncelere" karşı korumak için yaptıklarını söylemişler, ama ne ilginç ki başvurdukları yöntem tam da o çağa ait. Hatırlarsanız, Galileo'nun kozmoloji teorisi Ortaçağ'ın egemen dini anlayışına aykırı düştüğü için sansürlenmişti. Görünen o ki, şimdi bunun tam aksi yönünde bir sansür isteğiyle karşı karşıyayız.
Yaratılış, inanç mıdır?
Söz konusu akademisyenlerin girişimde yanlış olan sadece sansürcü zihniyet değil. Kavramlar da yanlış yorumlanmış durumda.
Örneğin "yaradılış". Bu kavramın bilimden dışlanmasını savunanlar, "bu bir dini bir inançtır, bilim ise inançlara değil verilere dayanır" diyorlar. Kısmen haklılar da: Bilim gerçekten inançlara değil verilere dayanmalıdır. Ama atladıkları bir nokta var; "yaradılış" dini kitaplarda yazılı bir "inanç" olmanın yanında, bilimsel verilere dayalı bir "teori"ye karşılık geliyor da olabilir.
Yaratılış, evrenin ve içindeki canlıların bir Yaratıcı tarafından var edildiği fikridir. Bu fikir Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında yazılıdır ve bu haliyle kuşkusuz bir inançtır. Ama bir Yaratıcı'nın varlığı fikrine, hiç bir dini kaynağa dayanmaksızın, sadece evren ve canlılar hakkında akıl yürütülerek de varılabilir. Bu akıl yürütmenin en önemli unsuru ise "tasarım tespiti"dir.
Bunu bir örnekle açıklayalım. Nemrud Dağı'nın tepesindeki heykelleri hepimiz biliyoruz. Bu heykellerin kökeninin "tasarım" olduğunu, yani bilinçli bir varlık tarafından yapıldıklarını ise hepimiz kabul ederiz. Heykellerin yapımı sırasında orada olmadığımız, nasıl ortaya çıktıklarını gözlemlemediğimiz halde varırız bu sonuca. Bizi "tasarım"a ikna eden ise, doğal süreçlerin (sözgelimi rüzgar, yağmur, yerçekimi veya güneş ışınlarının) heykel üretemeyeceklerini bilmemizdir. Ve dikkat edilirse bu "tasarım tespiti" için herhangi bir "inanç" gerekmemekte, sadece verilerden çıkarım yapmak yetmektedir.
Doğadaki Tasarım
Peki ama heykeller için geçerli olan "tasarım" açıklaması canlılar için de geçerli midir?
Charles Darwin'e dek biyologların ezici çoğunluğu bu soruya "evet" cevabını veriyordu. Darwin ise, yeryüzündeki canlılığı üreten, doğal (dolayısıyla kör ve amaçsız) bir mekanizma keşfettiğini ileri sürdü: Doğal seleksiyon. 1940'larda buna bir de rastlantısal mutasyonlar eklendi.
Ancak Darwinizm'in formüle edilmesinden bu yana çok zaman geçti. Modern bilim, canlılığın detaylarının, Darwin ve takipçilerinin tahmin ettiğinden çok daha kompleks bir organizasyona sahip olduğunu ve çok yüksek düzeyde "bilgi" içerdiğini ortaya koydu. Acaba Darwinizm'in kör, rastlantısal mekanizmaları, bu kompleks organizasyon ve bilginin kökenini açıklamak için yeterli miydi?
İşte, bugün ABD'de Darwinizm hakkında süregiden bilimsel tartışmanın özünü bu soru oluşturuyor. 90'lı yıllarda geliştirilen ve halen yüzlerce bilim adamı tarafından desteklenen Akıllı Tasarım (Intelligent Design) teorisi, soruya "hayır" cevabını veriyor ve canlılığın kökeninde bir "aklın" rol oynadığını savunuyor. Akıllı Tasarım teorisi "evrim" kavramıyla da çelişmiyor; sadece evrimin kör mekanizmalarla işlediğini savunan Darwinizm'le çatışıyor.
Akıllı Tasarım'ı "bilimi dine dayandırmak"la suçlayanlar ise yanılıyorlar. Teorinin ilahi dinlerin yaratılış inancına uygun düştüğüne kuşku yok; ama teorinin dayanağı, bu dinlerin kaynakları değil, bilimsel veriler. Kaldı ki öte yandan Darwinizm de bir başka inanca uygun düşüyor: Bir Yaratıcı'nın varlığını reddeden, maddeyi tek gerçek varlık sayan materyalist felsefeye.
Yanlış Anlamalar
Darwinizm uğruna bir araya gelen 700 akademisyenimiz, görünen o ki, bu incelikleri göz ardı etmişler. ABD'deki gelişmeleri sağlıklı bir biçimde takip etme fırsatı bulamadıkları da anlaşılıyor. Örneğin oradaki "gerici iktidar"ın "birçok eyalette evrim kuramını müfredattan çıkardığını" ileri sürmüşler. Oysa evrim kuramı hiç bir eyalette müfredattan çıkarılmadı. Böyle bir talep de yok. Benim de bilirkişi olarak eğitim bakanlığına görüş sunduğum Kansas eyaletinde, evrim teorisi müfredattan çıkarılmadı; sadece Darwinizm'le çelişen bilimsel bulgular da müfredata eklendi. Akıllı Tasarım hareketinin öncülüğünü yapan Discovery Institute ve Intelligent Design Network isimli kuruluşlar bunu savunuyor zaten: Hedef, Darwinizm'i "tek doğru açıklama" gibi sunan dogmatik yaklaşımın yerine, teorinin çıkmazlarını ve teoriye getirilen eleştirileri de anlatan objektif bir eğitim verilmesi.
Bu objektifliği Türkiye'de de yakalamalıyız. "Yaradılış" inancını din derslerinde tutmalı, biyoloji derslerinde ise hem Darwinizm'i hem de onun alternatifi olan Akıllı Tasarım'ı öğretmeliyiz. Bu sayede öğrenciler, bu iki alternatif teori üzerinde tartışma imkanı bulur, ezbere değil eleştirel düşünmüş olurlar.
Kamuoyunu aydınlatmaya gelince... Onun yolu da yine sansür değil, bilimsel tartışma olmalı. Ben kendi payıma bu tartışmaya katkı sağlamaya, söz konusu 700 akademisyenimizin hepsiyle, her yerde ve her şartta tartışmaya hazırım. Madem ortada "Ortaçağ karanlığı" var, buyursunlar, aydınlatsınlar.
MUSTAFA AKYOL
Yazar, Intelligent Design Network Yönetim Kurulu Üyesi