Türkçe Yazılar

Küreselleşme Komplosunun Merkezinden Haberler

[15 Eylül 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı] BRÜKSEL - Yoksa siz de “küresel güçler”in Türk ulus-devletine karşı yürüttüğü sinsi komplonun varlığına dudak büken safdillerden biri misiniz? O zaman sıkı durun, size haberlerim var. Geçen hafta burada, yani Avrupa'nın başkentinde bir araya gelen düzinelerce ecnebi adam ve kadın, ulus-devletin küresel sorunlarla başa çıkamayacağını ileri sürdü. Dahası “bağımsızlık” fikrinin artık eskidiğini, yerini “karşılıklı bağımlılık” ilkesine devrettiğini savundular. Bu tehlikeli “post-modern” fikirleri yaymak için de 12 Eylül'ü “Karşılıklı Bağımlılık Günü” ilan ettiler. Peki acaba kimdi bunlar? Kâr oburu uluslararası şirketler, muhteris petrolcüler, ve Irak'tan sonra İran'a da saldırmak için bahane arayan neo-conlar mı? Hayır, tam aksine... Türkiye'de oluşturulan “küreselleşme öcüsü”nün kendisi gibi, yukarıda çizdiğim sansasyonel tablo da gerçeği yansıtmıyor. Evet, Brüksel'de bir “Karşılıklı Bağımlılık Günü” düzenlendi, ve ben de şimdi dönüş yolundayım. Ama bu günü organize edenler, “küresel sermaye” ve Washington şahinleri değil, aksine bunları sert şekilde eleştiren, uluslararası barış ve adalet ilkelerini savunan, “liberal sol” denebilecek bir akım. Organizasyonun başında, ünlü Amerikalı siyaset teorisyeni Benjamin Barber var. 1990'larda yazdığı “Cihada Karşı Mc Dünyası” (Jihad vs. McWorld) ile ünlenen, 2004 yılında yayınlanan “Korku İmparatorluğu” (Fear's Empire) adlı kitabıyla da Bush yönetimini ve Irak işgalini yerden yere vuran Barber, Amerika'da daha adil bir sosyal yapı ve daha ılımlı bir dış politika savunan Demokratlar'ın önde gelen entelektüellerinden. Dört gün süren paneller dizisini açarken yaptığı konuşma da meseleyi iyi özetliyor: “Küreselleşmeyi sevmeyebiliriz; çünkü karşımıza bir sürü sorun çıkarıyor: Uluslararası terör, çevre sorunları, AIDS gibi bulaşıcı hastalıklar, internetin olumsuz getirileri gibi... Ama biz sevsek de sevmesek de küreselleşme var, işliyor, ve bu geri döndürülemez bir süreç. Onun için küreselleşmeye karşı çıkmak yerine, onu nasıl ehlileştirebileceğimizi, demokratikleştirebileceğimizi konuşmak gerek.” Bu, önemli. Çünkü Türkiye'deki pek çok “solcu” veya “devletçi”, kürelleşmenin bir takım “emperyalist”lerin, “gelin şu ulus-devletleri zayıflatalım, daha çok talan yapalım” diye kolları sıvamasıyla ortaya çıktığını düşünüyor. Oysa ulus-devletin kendisi gibi küreselleşmeyi de ortaya çıkan şey, başka herşeyden önce, bilim ve teknolojideki gelişmeler. Coğrafi keşifler ve modern silahlar Avrupa'nın çehresini Yeni Çağ'da nasıl değiştirdiyse, çağımızdaki ulaşım ve telekomünikasyon da dünyayı yeniden kuruyor. Eskiden Amerika'yla telefonda konuşmak için günlerce, yazışmak için haftalarca beklerdiniz. Şimdi bunlar sadece 1-2 saniye sürüyor. Yaygınlaşan ve ucuzlayan ulaşım imkanları, büyük şehirleri birbirine bağlıyor. Ve tüm bunların, ticareti, kültürü ve kimlikleri yeniden şekillendirmemesi imkansız. Düşünsenize, belki bundan 50 sene sonra insanlar iş sonrasında Beşiktaş'tan bir “hızlı tren”e atlayıp Yeni Delhi'deki bir konsere yetişecekler. Öyle bir dünyada “ulusal sınırlar”ın da, “ulusal kimliğin” de anlamı bugünkünden çok daha farklı olacak. İşte dünya böyle bir yöne doğru gidiyor. Ulus-devletler yakın gelecekte de yaşamaya devam edecek, ama “karşılıklı bağımlılık”tan giderek daha fazla etkilenecekler. Bunu 19. yüzyıldan kalma sömürgecilik ezberleriyle lanetlemek yerine, mevcut gerçeklik içinde kavramak lazım. Benjamin Barber'in yürüttüğü “Karşılıklı Bağımlılık” hareketi, tam da bu kavrayışı güçlendirmeye çalışıyor. Yolları yakın gelecekte İstanbul'a da düşebilir. Şimdiden tavsiye etmiş olayım.
All for Joomla All for Webmasters