Avrupalıların Soyu Neden Tükeniyor?
[21 Ocak 2006 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
"Eğer bir yıllık zenginlik istersen buğday yetiştir; on yıllık zenginlik istersen ağaç yetiştir"... Ünlü bir Çin atasözü böyle başlıyor ve şöyle devam ediyormuş; "ama eğer yüz yıllık zenginlik istersen, insan yetiştir."
Bu atasözü, The Economist dergisinde geçtiğimiz ağustos ayında kapak dosyası olarak yayınlanan "Çin Dünya Ekonomisini Nasıl Yönetiyor" başlıklı makalede yer alıyordu. Yazıda Çin'in ekonomik gücü ile ilgili pek çok veri analiz ediliyor, ancak sonuçta "Çin'in yükselişinin" en büyük unsurunun yüksek nüfus olduğuna vurgu yapılıyordu.
Gerçekten de Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomilerin önemli bir sırrı, büyük ve genç nüfusları. Bu sayede ucuz ve kalabalık bir işgücüne sahipler. Aynı nedenle Çin'deki refah düzeyinin biraz artması, tüm dünyayı etkiliyor. Çünkü Çin'de kişi başına düşen enerji, örneğin petrol tüketiminin çok az artması bile, 1.25 milyarla çarpıldığı için, dev rakamlar ortaya çıkarıyor.
Sarı ve kahverengi ırkların ülkeleri bu demografik avantajın da etkisiyle yükselirken, dünyanın tam diğer ucunda ise tam aksi bir eğilim var: Avrupa demografik yönden ciddi bir krizin eşiğinde. Hatta, daha abartılı ifade etmek gerekirse, Avrupalı beyaz adamın soyu tükeniyor!
Mesele Demografi
Bu önemli gerçek, Amerika'nın prestijli gazetesi The Wall Street Journal'ın düşünce eki Opinion Journal'da iki hafta önce yayınlanan altı bin kelimelik dev bir makalede irdeleniyordu. Muhafazakar düşünce dergisi The New Criterion'un editörü Mark Steyn'in imzasını taşıyan makalenin adı oldukça ilginçti: "Mesele Demografi: Batı'nın Yok Olma Tehlikesiyle Yüz Yüze Oluşunun Gerçek Nedeni".
Steyn'in makalesinde vurgulanan tema gerçekten de can alıcı: Avrupa'nın gelişmiş ülkelerinde doğum oranları giderek düşüyor ve 21. yüzyılın ortalarına geldiğimizde İspanyollar, İtalyanlar veya Hollandalılar, nüfuslarının neredeyse yarısını kaybetmiş olacaklar. Steyn, bu hesabı doğum oranlarına bakarak yapmış: Bir toplumun mevcut nüfusunu koruyabilmesi için aile başına 2.1'lik bir çocuk yapma oranı gerekiyor. (2 çocuk, ailenin aynı sayıda devamı için, 0.1'lik artı pay ise genç yaştaki ölümler göz önüne alarak eklenmiş.)
Peki Avrupalıların doğum oranı kaç? Katolik İrlanda 1.87 ile başı çekiyor. Almanya ve Avusturya'da oran sadece 1.3. Rusya ve İtalya 1.2 düzeyinde. İspanya sadece 1.1! Bu, İspanya'nın nüfusunun her nesilde yarılandığı anlamına geliyor... Steyn'e göre 2050 yılında İtalya'nın nüfusu bugünküne oranla yüzde 22 düşecek. Bulgaristan nüfusunun yüzde 36'sını, Estonya ise yüzde 52'sini yitirecek... Steyn durumu şöyle özetliyor:
"Eğer bu trend devam ederse, bu yüzyılın sonunda Avrupa adeta bir nötron bombasıyla vurulmuş gibi olacak: Kıtanın büyük binaları ayakta kalmış, ama onları yapmış olanlar ortadan kaybolmuş olacaklar. Modern dünyanın şekillendirmiş olan ırkların, kendi kendilerini yok ettikleri bir çağdayız."
Peki bu "kendi kendini yok etme"nin nedeni de? Niçin Avrupalılar çocuk üretmiyorlar?
Sex & The City kültürü
Steyn'e göre, bu sorunun cevabı Avrupa'nın hazcılığa ve tüketime dayalı, aşırı derecede seküler (din-dışı) kültürü. Bir de "sosyalist" mantalite. Modern Avrupa'da bu ikisi birlikte işliyor: Dinin zayıflaması birlikte aile kavramı giderek önemini yitiriyor; insanlar aile yerine sosyal devlete güveniyorlar. Öte yandan yaşamı sadece maksimum zevk alma aracı olarak gören bireyler, evlenip çocuk büyütmek gibi bir zahmete katlanmak yerine, serbest cinselliğe dayalı bir yaşamı daha cazip görüyorlar. Hatta çocuk sahibi olmak küçümseniyor bile: Bazı Avrupalı elitler arasında çocuk büyütmek yerine köpek veya kedi beslemek daha "in".
Steyn, dindar toplumlarda ise bu durumun tam tersine aile kurup çocuk büyütmek için güçlü bir eğilim gözlemlendiğini vurguluyor. Örneğin Amerika... Amerika'nın doğum oranı, tüm büyük Avrupa ülkelerinden daha yüksek: 2.07. Ama bunu sağlayan da, Amerika'nın "kırmızı eyaletler" de denen, son seçimde kitle halinde Bush'a oy veren dindar eyaletleri. Amerika'nın New York veya San Francisco gibi kentlerinde de doğum oranı çok düşük; çünkü "Sex & The City" kültürü egemen. Ama kiliseleri gece klüplerine tercih eden, sinemaya sadece Mel Gibson'ın "İsa'nın Çilesi" filmini seyretmek için giden muhafazakar Amerikalılar, çok sayıda çocuk yaparak ülkelerini Avrupa'da yaşanan demografik intiharın bir benzerinden koruyorlar...
Steyn, durumu şöye özetlemiş:
"Seküler sosyal-demokratik devletin tasarımında bir hata var: Ancak dindar bir toplumun doğum oranı sayesinde ayakta kalabiliyor."
Steyn'in giderek "soyu tükenen" Avrupa'da İslam'ın oynacağı rol hakkında da önemli kehanetleri, hatta Batılılar için çaldığı bazı "alarm zilleri" var. Onları da gelecek hafta ele alalım....