Türkçe Yazılar

İsviçre Seferi Ve Gündelik Faşizm

[20 Kasım 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı] İngilizce "Cehenneme hoşgeldiniz"... Böyle yazıyordu, İstanbul'a gelen İsviçre Milli Takımı'nı "karşılayan" Türk taraftarların elllerindeki pankartların birinde. Bu pankartı açanlar ve onlar gibi düşünenler, bu "hoşgeldirme"nin lafta kalmaması için de ellerinden geleni yaptılar. Normalde 10 dakikayı aşmayan, hatta yabancı sporcular için daha da hızlandırılan gümrük ve pasaport sürecini iki saate çıkardılar. Hava alanından çıkan İsviçreli futbolcular hakaret ve yumurta yağmuruyla karşılandı. Maçın sonrasında tekme-tokat yeyip küfür işittiler. Sonunda FİFA Başkanı Türkiye'nin önümüzdeki yıllardaki kupalardan men edilebileceğini söyledi. Peki tüm bunlar neden? Ne diye ülkemize gelen bir futbol takımına "cehennem" tablosu çizmeye kalktık? "İsviçre'de bize hakaret edildiği için." Yani "rövanş" almış olduk... Açıkçası her iki maçı da seyretmediğim için kim kime nasıl hakaret etti, ne yaptı, hiç bir fikrim yok. Ama İsviçre'deki ilk maçı yerinde seyretmiş olan Sabah yazarı Emre Aköz'ün, orada "en küçük bir tacize" bile uğramadıklarını, aksine görevlilerin "nazik ve güler yüzlü" olduğunu, taraftarların da normal sevinç gösterilerinden başka bir şey yapmadığını anlatan önceki günkü yazısını okudum. DerinSular da bu yazıyı ve İsviçre-Türkiye kamplaşmasının genelini çok iyi değerlendirmiş. İki gündür maç haberleriyle dolup-taşan televizyon ve gazetelerden ise, İsviçreli futbolcu ve taraftarların da bir dizi taşkınlık ve terbiyesizlik yaptığı anlaşılıyor. Ama görünen o ki bizim yaptıklarımız daha abartılı; bir "asimetrik saldırganlık" durumu var. Meseleye objektif bakan herkes bunu söylüyor. Kaldı ki İsviçre'nin derdi kendini ilgilendirir. Biz çuvaldızı kendimize batıralım. Kendimize bakalım. Ve en son İsviçre maçında ortaya çıkan ve zaten hemen her gün ülkemizin dört bir yanında bilumum meydan dayağı, gizli dayak, küfür ve tehditle kendini gösteren "gündelik faşizmimiz" üzerine bir düşünelim. Gündelik Faşizm Faşizm tanımı abartılı gelebilir. Oysa hiç de öyle değil. Bu terim, sadece 20. yüzyılın ilk yarısında önce Avrupa'ya sonra da dünyaya musallat olmuş Mussolini ve Hitler gibi eli kanlı diktatörlerin despot sistemini değil, onların ideolojisini beslemiş olan bir kültürü de ifade ediyor. Bu kültürün en belirgin unsuru ise, kaba kuvvet kullanımını yararlı, gerekli ve hatta kutsal bir şey gibi görmesi. Faşizme göre şiddet gerek bireyler gerekse toplumlar için "elzem"; düşmanları yıldırıyor, dostları ise zinde tutuyor. (Bu kültürün modern dünyadaki yansımalarını, "Futbol Faşizmine Sıfır Tahammül" bir başka yazımda da daha önce ele almıştım.) İşte bu kültürün bizde de bir karşılığı bulunuyor. "Türk'ün gücünü göstermek" diye bir laf var ya... Bu tam onu ifade ediyor. Bu çok yaygın bir zihniyet: Türk'ün gücünü her fırsatta göstereceksin ki, başkaları hizaya gelsin. Örneğin Avrupalılar hizaya gelsin ki bize yan bakmasınlar. Bize mesela "barbar" filan demesinler, yoksa alırız ayağımızın altına... "Türk'ün gücünü" sadece dışarıda değil içeride de göstereceksin... Şemdinli'de sergileyeceksin mesela... Etnik anlamda "Türk" olduğunu düşünmeyen vatandaşın varsa, tepesine bineceksin. Dilini yasaklayıp, kimliğini reddedeceksin. Bu artık imkansız hale gelince kitapçısını bombalayıp, kalbine korku salacaksın. Cenaze töreninde de üstünden savaş uçağı geçireceksin. Neden? "Bölücüler haddini bilsin" diye?... Ama Türkiye'yi bölmek isteyen o bölücüler, asıl bu "güç gösterileri"ni kullanarak Kürt vatandaşlarımızın bir kısmını tahrik edip kendi saflarına çekiyorlar. Stadyumlarımızda yaşadığımız şiddetin ise, siyasi alandaki şiddet-severlikle yakından ilgisi var. Cengiz Çandar'ın dünkü yazısında dediği gibi, "Bizim, 'siyasi kültürümüz'de ne kadar eksiklikler varsa, onunla bağlantılı olarak, spor kültürümüz de 'çürük'." Medeniyet Sorunu Peki "Türk'ün gücünü göstermeye" bu kadar meraklı olan insanlarımızın aklına Türk'ün nezaketini, insanlığını, toleransını göstermek niye hiç gelmiyor? "İsviçreliler bizim Milli Marşımızı ıslıkladıysa, biz onlarınkini efendi gibi dinleyelim, nezaket dersi verelim, adamlar utansın" demiyorlar örneğin? Veya "vatandaşlarımızı tepelerine vura vura 'adam etmeye' çalışmak yerine, onları mutlu ederek kazanmaya çalışalım" diye düşünmüyorlar? Aslında pek çok insanımız böyle düşünüyor. Türkiye'de daha fazla insan hakkı, demokrasi, hukuk, özgürlük, yaşam kalitesi isteyenler de onlar. Ama bir de bu kavramlara dudak büken, hatta kimi zaman örtülü kimi zaman da açık açık saldıran bir kitle var. Toplumun ve devletin pek çok farklı kesiminde yer alıyorlar. Her yerde ve her fırsatta "Türk'ün gücünü gösterme" ateşiyle yanıp tutuşuyorlar. Bayağı da bir güçleri var. Ancak başka bir şeyden yoksunlar; onun adı "medeniyet". Dolayısıyla bugün Türkiye'nin önünde ciddi bir "medeniyet sorunu" var. Aslında bu sorun tüm dünyanın önünde duruyor. Ama bazıları bunun farkında. Örneğin Avrupalılar veya Amerikalılar sürekli olarak kendilerini tanımlayan "değerler" üzerinde duruyor. Peki bizim değerlerimiz ne? Hiç düşünüyor muyuz?... Sözgelimi, "nüfusunun yüzde 99'u Müslüman bir millet" olduğumuzu söyler dururuz. İslam'ın temel kaynağı olan Kuran'da ise kötülük yapan insanlardan "rövanş" almak değil, aksine onlara iyilikle karşılık vermek gerektiği bildiriliyor:
"İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir." (Fussilet Suresi, 34)
Peki "nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" olan toplumumuzda kaç kişinin bundan haberi var? Gerektiğinde "ya Allah, bismillah, Allahu ekber" diye sloganlar atarak öfkeli mitingler düzenleyen kitlelerin kaçta kaçı bu "değer"i biliyor ya da önemsiyor? Toplumun nüfusunun kaçta kaçı Müslüman, bilmiyorum. Bildiğim - kimi zaman İslam'ı da kullanan - gündelik faşizmin, aslında İslam'ın ahlaki kıstaslarına ve genel olarak her türlü "insani" değere rağmen yürütüldüğü...
All for Joomla All for Webmasters