Sezer Ve 'Ilımlı İslam'
[13 Nisan 2005 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer geçenlerde şöyle demiş: "Deneyimler gösteriyor ki ılımlı İslam uygulamaları, köktendinci rejimlere yol açmaktadır."
Sayın Cumhurbaşkanı'nın din-devlet-toplum ilişkisine bakışının bir özeti gibi duran, ve kendisinin "başörtülü kabul etmeme" gibi uygulamalarının da "teorik altyapısını" oluşturduğu anlaşılan bir yargı bu. Peki bu yargı doğru mu?
Sayın Cumhurbaşkanı "deneyimler" dediğine göre, onlara bakmak lazım.
Bakınca da dünyadaki "köktendinci rejimler"in hiç birinin "ılımlı İslam"dan yeşermediğini, aksine çoğunun "katı laiklik"ten doğduğunu görüyoruz.
İran, Mısır, Filistin
Örneğin komşumuz İran... 1979 yılındaki İran İslam Devrimi'nin nedeni, daha önceki yıllarda ülkeyi İslami kimliğinden zorla koparmaya çalışan diktatör Şah Rıza Pehlevi'nin ve haleflerinin katı rejimiydi. İslam-öncesi Mecusi Pers uygarlığını diriltmeye çalışan, Müslüman dindarlara yaşam alanı bırakmayan, Şii ulemaya büyük baskılar uygulayan, gizli servislerinin işkenceleri ayyuka çıkan Şah, milyonların öfkesiyle devrildi. Bu devrime öncülük eden Ayetullah Humeyni de, Şii tarihinde örneği bulunmayan bir siyasi doktrin (velayet-i fakih) geliştirerek, yine Şii tarihinde bulunmayan türde bir teokrasi (din adamları iktidarı) kurdu.
Aynı şekilde Mısır ya da Suriye'deki İslamcı örgütler de, önce sömürgeciliğe sonra da bu ülkelerin katı, despot, zalim ve de alabildiğine laik rejimlerine tepki olarak doğdu. Sayın Cumhurbaşkanı'nın şu günlerde elini sıkmakta olduğu Beşar Esad'ın eli kanlı babası Hafız Esad, 1982 yılında Hama ve Humus kentlerindeki dindar Müslümanları katliamdan geçirmişti.
Filistin'de ve Lübnan'daki köktendinci militan örgütler (Hamas, İslami Cihad ya da Hizbullah) ise, birileri "ılımlı İslam uygulamaları" yaptığı için değil, yaşadıkları ülke İsrail tarafından işgal ettiği için geliştiler.
Peki ya Cezayir?... Orada da 1991 yılında seçimle işbaşına gelmek üzere olan demokratik İslami hareketi yer altına iten, teröre yönelten etken, seçimin hemen ardından yapılan katı laik askeri darbe idi.
Radikalizm, Baskının Ürünü
Kısacası dünyada ılımlı, demokrasiye açık bir İslam anlayışını benimsediği için sonunda radikal hale gelmiş bir İslam ülkesi veya İslami akım yok.
Ve bu bilinmeyen, keşfetmek için büyük zahmetler gereken bir sır da değil. Son 20 yıldır, özellikle de 11 Eylül 2001'den bu yana, Batılı akademisyenler, uzmanlar, araştırmacılar "radikal İslam nedir" sorusu hakkında binlerce cilt çalışma üretmiş durumdalar. Hemen hepsi, radikal İslam'ın; Avrupa sömürgeciliğine, Ortadoğu'daki baskıcı laik diktatörlüklere ya da İsrail işgaline tepki olarak doğduğunda birleşiyor.
ABD'nin önde gelen siyaset teorisyenlerinden, liberal Benjamin Barber şöyle diyor: "Köktendincilik, normal din köşeye sıkıştırıldığı durumda ortaya çıkan bir tepkidir. Dini özgür bırakın ve tehlike altında olduğu duygusundan kurtarın, köktendincilik söner."
Bu mesele hakkıda görüş bildiren insanlar arasında, bildiğim kadarıyla, Sayın Cumhurbaşkanı ve onun temsil ettiği "Kemalist elit" dışında, "Ilımlı İslam"ı tehlike olarak algılayan yok.
12 Eylül İslamcılığı?
Peki gerçekler dünyası ile Çankaya arasındaki bu çelişki nasıl açıklanabilir?
Belki Sayın Cumhurbaşkanı dünyadaki İslami hareketleri es geçip sadece Türkiye merkezli bir yorum yapmış olabilir. Bunun da zemini vardır; çünkü "12 Eylülcüler, komünizme karşı Türk-İslam sentezine destek verdiler, oradan da İslamcılık gelişti" yargısı, Türkiye'de sıkça dile getirilir.
Ancak bunun da aslında elle tutulur bir yanı yok. Türkiye'de İslamcılığın 1980 sonrasındaki yükselişinin, Kenan Evren'in kürsüden Kuran ayetleri okumuş olmasına veya "zorunlu din dersleri"ne bağlayanlar, çok yüzeysel bakıyor meseleye. Gerçekte 80 sonrasında Türkiye'de yükselen İslamcılık, aynı dönemde tüm Ortadoğu'ya yükselen İslamcılığın bir yansıması. Bu yansımayı mümkün kılan ise, özü itibarıyla demokrasiye açık ve hoşgörülü olan "Türk İslamı"nın, onyıllardır budana budana zayıflaması ve açılan entellektüel boşluğun da bazı Ortadoğulu radikal teorisyenlerin fikirlerince doldurulması...
Özetle, "ılımlı İslam" tehlike değil. Sadece "gölge etmemek" gerekiyor...