Misyonerlere Özgürlük!
[8 Ekim 2004 tarihli Referans gazetesinde yayınlandı]
Türkiye, Avrupa Birliği'ne girebilmek için çabaladıkça, onyıllardır süregiden anti-demokratik geleneklerinden de kurtulmaya başlıyor. Bence AB sürecinin en büyük yararı burada.
Sözünü ettiğim anti-demokratik geleneklerinden biri, Türkiye'deki Hıristiyanlarla ilgili. Onyıllardır "misyoner", hatta "haçlı" diye suçlanan, taciz edilen Türk Hıristiyanları, görünen o ki, AB süreci sayesinde biraz daha rahat nefes alabilecek.
Ama yine de geleneksel tabular devam ediyor.
Örneğin geçen gün Hürriyet'in yazdığına göre, "Tanrı'yı yüceltmek, Hıristiyan inancını büyütmek, İsa'ya şükran dolu bağlılıkla insanlığa hizmet etmek" amaçlarıyla kurulan "Aziz Saint Paul Kilise Derneği" ve "Aziz Nikolaus Kilisesi Derneği" isimli kuruluşlarla ilgili resmi tartışmalar yapılmış. Devlet büyüklerimiz, bu derneklerin amaçları arasında bulunan "Hıristiyan dinini yayma" amacına itiraz etmişler. Bu, Dernekler Kanunu'nun "Din ve mezhep farklılığına dayalı dernek kurulamaz" şeklindeki 5'inci maddesiyle çelişiyormuş.
O zaman o maddeyi değiştirmemiz veya yeniden yorumlamamız gerektiyor.
Bırakınız, Dinlerini Yaysınlar
Çünkü "laik Türkiye Cumhuriyeti", eğer gerçekten laik ise, şu veya bu dinin toplumda yayılmasını engellemeye kalkamaz ki... Laiklik, inançlar karşısında tarafsız olmayı gerektirir. Bu tarafsızlığın bir anlamı da, inançları özgür bırakmaktır. İsteyen Hıristiyanlığı yayar, isteyen İslam'ı güçlendirmeye çalışır. Meraklısı varsa "Budizm yayma cemiyetleri" açar. Laik devletin ne işi ne de "haddi"dir bunlara karışmak. (Tabii bu dinlerin hepsine birden alternatif bir tür "seküler din"e sahip değilse...)
Eğer yayılan bu öğretilerin içinde, suçu, şiddeti teşvik eden unsurlar varsa, o zaman elbette müdahale edilir. Ama salt "Hıristiyan dinini yayma" amacı var diye, bir kuruluşa nasıl engel olunabilir ki?
Buradaki garipliği, Türkiye'yi ABD ve İngiltere gibi ülkelerle kıyaslarsak daha iyi görebiliriz. Bu ülkeler, Hıristiyan, Yahudi veya Müslüman vakıflarla, derneklerle doludur. Bunların temel metinlerinde açıkça yazar: "Burası, şu inancı yaşamak ve yaymak için kurulmuştur" diye. Üniversitelerdeki öğrenci dernekleri arasında bile "Hıristiyan Öğrenciler Topluluğu" veya "Müslüman Öğrenciler Birliği" vardır.
Türkiye'de ise böyle kavramları ağza bile almak düşünülemez. Hiç kimseye "ben Hıristiyanım, ben Müslümanım, bunu yaymak için de şöyle bir dernek kuruyorum" deme hakkı verilmediği için, bu amaca yönelik kuruluşlar, hep örtülü isimler kullanmak zorunda kalırlar. İlim yayma cemiyetleri, toplumu ışıklandırma dernekleri gibi...
Bu yapı, kimsenin kendisini açık ifade edemediği, "ben buyum" diyemediği sorunlu bir toplum çıkarmıştır ortaya. Türkiye'deki bazı dindarların neden laik sistemi benimsemekte zorlandığını merak edenler, işin bu yönünü de araştırabilirler.
Neyse ki, AB süreci filan derken, ve asıl olarak da Türkiye'nin modernleşmesi, şehirleşmesi, dışa açılması sayesinde, korkuya dayalı bu "maskeler toplumu"ndan yavaş yavaş uzaklaşmaya başladık. Ama daha gidilecek çok yol var.
"İslami Kesim" ve Hoşgörü
Bu yolun bir kısmı da, devletin değil toplumun alışkanlıklarıyla ilgili. Az önce sözünü ettiğim farklı inanç toplulukları, eğer daha özgür olmak istiyorlarsa, buna giden süreci, diğer inanç topluluklarına karşı daha hoşgörülü davranarak başlatmalılar.
Bu ülkede hakim inanç Müslümanlık olduğu için de, asıl görev Müslümanlara düşüyor.
Ancak yazının başında belirttiğim "misyonerlik", "haçlılık" yaygaraları, ne yazık ki, asıl olarak Müslümanlığı temsil etme iddiasındaki "İslami kesim"in bir kısmından geliyor. Ben de bir Müslümanım, ancak Hıristiyanların bu ülkeye gelip de misyonerlik yapmalarına hiç bir tepki duymuyorum. Tabii ki yapacaklar; inançlarının gereği bu. Dahası bir samimiyet göstergesi. İslam adına yapılması gereken, misyonerliği yasaklamak değil, İslam'ı insanlara daha iyi ve etkili bir biçimde anlatmak ve temsil etmek için yollar geliştirmek.
Bunları görmeyip misyonerliği "fitne-fücur" kaynağı gibi göstermek, aslında Müslümanları da hedef alan anti-demokratik bir zihniyeti besliyor.
Dolayısıyla, "İslami kesim"in söz konusu anti-misyoner cenahlarına, ünlü medeniyet ilkesini hatırlatmak gerekiyor: Sana yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapma!...