Türkçe Yazılar

Murat Belge'nin Yanılgısı

[23 Eylül 2004 tarihli Referans'ta yayınlandı] Murat Belge, Türkiye'nin en nitelikli entellektüellerinden biridir. Radikal'deki her yazısını okurum. Büyük çoğunluğunu beğenirim. Ancak geçen günlerde Neşe Düzel'in kendisiyle yaptığı söyleşide söylediklerinin bir kısmını beğenemedim. Pek çok doğrunun yanında, önemli bir yanılgı da vardı çünkü Belge'nin söyledikleri arasında. Belge, Türkiye'deki "laik-dinci" kamplaşmasının altında, aslında kentlilik ile köylülük arasındaki sürtüşmenin yattığını söylüyordu. Bunu söylemekle, Şerif Mardin gibi büyük sosyologlarımız tarafından da "merkez-çevre çatışması" diye ifade edilen bir sosyal gerçekliğe işaret ediyordu. Yani, haklıydı. Belge'nin haklı olmadığı nokta, köylülüğü gidip de İslam'a dayandırmasıydı. "Köylülükte efendi geçmiştir. Hayatta hep geçmiş hâkimdir, geçmişin kuralları uygulanır" dedikten sonra şöyle iliştiriyordu bunu dine: "Bizzat bu Kuran'da da geçer. Bidad yani yenilik icat etmek yapılabilecek en kötü şeydir." Oysa "bidad" kelimesi Kuran'da geçmez!... "Dinde yenilik" anlamına gelen bu kötüleyici kelime, Kuran sonrası dönemde, yaptıkları İslami yorumunun sonsuza kadar geçerli olduğunu varsayan "ulema" tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Gerçekte, Kuran'da yeniliğin kötü olduğunu telkin eden herhangi bir ayet yoktur. Aksine, insanların yeni bir doğru gördüklerinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" diyerek bundan yüz çevirmeleri şiddetle eleştirilir. (Maide Suresi, 104) İslam'ın Şehirleri Murat Belge'nin İslam ile köylülük arasında varsaydığı ilişkiyi çürüten en önemli olgu ise, İslam'ın tarihindeki görkemli kent medeniyetidir. Belge, Osmanlı kentliliğini gidip de doğrudan Bizans'a dayandırırken, Batılıların "Ortaçağ" dedikleri dönem boyunca, dünyanın sanat, kültür, bilim ve ekonomi merkezlerinin, Bağdat, İskenderiye, Kordoba gibi İslam şehirleri olduğunu atlamaktadır. Paris ve Londra'nın çamurlar içinde yüzdüğü o dönemde, temiz, aydınlık, bakımlı ve süslü İslam kentlerine gelen Batılılar büyüleniyorlardı. 11. yüzyılda Kordoba'yı gezen Sakson rahibe Hroswitha, onu "dünyanın mücevheri" olarak tanımlamıştı. 9. yüzyılda Hıristiyan rahip Averoes, "Müslüman kültürünün etkisine kapılıp da din değiştiren Hıristiyanlara" hayıflanıyordu. Müslümanların bilimsel buluşları da göz kamaştırıcıydı. Tarihçi Charles Krauthammer'e göre, "eğer 11. yüzyılda Nobel ödüleri veriliyor olsaydı, hepsini Müslümanlar toplayacaktı." İslam'ın Kadınları Murat Belge, "İslam'ın kadın ve erkeği ayırmasını" ve İslam toplumlarında kadınların geride tutulmasını da eleştirmektedir. Bunda çok da haklıdır. Ancak atladığı nokta, bunun da "Kuran sonrası" dönemde ortaya çıkmış bir bağnazlık, bir başka deyişle Kuran'dan sapma olduğudur. Kuran'da, "peygamber eşleri" hariç, kadınların erkeklerden izole edilmesini öngören hiç bir hüküm yoktur. Bu, sonradan türemiş bir adettir. Nitekim İslam konusundaki en büyük Batılı uzmanlardan biri olan Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, "İslam'ın eski Arabistan'daki kadınların durumunda olağanüstü bir iyileşme sağladığını" belirttikten sonra şöyle der: "Ancak İslam'ın orjinal mesajı hızını yitirdiğinde, önceden var olan yaklaşım ve geleneklerin etkisiyle kadınların durumu tekrar bozuldu." (Lewis, The Middle East, 1995, s. 210) Bu da bize İslam'ın kadınlarının, Kuran nedeniyle değil, Kuran'a rağmen geride kaldığını gösterir... Özetlersek, Murat Belge'nin yanılgısı, günümüzün İslam dünyasındaki yaygın köylülüğü, İslam'ın kaynağı olan Kuran'a atfetmesidir. Tabi bu önemli bir yanılgıdır. Çünkü oradan "şehirlileşmenin tek yolu, dini olabildiğince marjinalize etmektir" yargısı çıkar. Oysa o yanılgıdan sıyrılırsak, dini yeniden anlayıp yorumladığımızda, onun şehirleşmenin dayandığı dinamizmle son derece uyumlu olduğu yargısına da varabiliriz. Dünyanın en ileri ve alabildiğine dindar bir toplumu olan Amerika, bunun kanıtıdır zaten. Birincisi Jakobenizm'e, ikincisi demokrasiye kapı aralayan üstteki yargılardan, doğru olanının Murat Belge tarafından da er-geç görüleceğine inanıyorum.
All for Joomla All for Webmasters