Kürt Kardeşlerimizin Mâlum Sorunu
[18 Mayıs 2011 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Kürt sorunu”nu son yıllarda o kadar çok tartıştık ki, bazıları artık “kabak tadı” verdiğini düşünüyor olabilir. Ama bana sorarsanız konuyu toplumsal düzeyde anlamaktan hala uzağız.
Dahası, çözümsüzlüğün faturası da giderek ağırlaşıyor. Sadece son bir kaç haftada 42 can verdik. Biz, “şehit” düşen gencecik polislerimiz için ağlıyoruz; güneydoğuda ise on binler toprağa düşen “gerilla”lar için yas tutuyor.
Bu hengame içinde, konuyu iyi bilen akademisyenlerden Mesut Yeğen, önemli şeyler söyledi. Fadime Özkan’a verdiği ve geçtiğimiz pazartesi STAR’da yayınlanan söyleşi, mutlaka okunması gereken cinstendi.
Yeğen’e göre, Kemalist Cumhuriyet, baştan beridir iki temel araç kullanmıştı Kürtlere karşı: Bir, “asimilasyon”, yani zorla Türkleştirme. İki, “tenkil”, yani bastırma.
AK Parti ise, Yeğen’e göre, başka bir yol denedi: “Tenkil”in yerine “şefkat”i koydu. Yani, bölgede on yıllardır “jandarma dipçiği” ile temsil edilen devleti, “yeşil kart”la, yardımla, köylere su götürmeyle anılır hale getirdi. Öte yandan zaten tükenmiş olan “asimilasyon” siyasetinin yerine bir tür “tanıma” koymaya çalıştı.
‘Şefkat’ de yaramayınca
Gelgelelim, Yeğen’e göre, bu “tanıma” yetersiz kaldı. Çünkü Kürt tarafında daha kapsamlı, daha iddialı bir “tanınma” talebi vardı. İstenen, eşit vatandaşlıktan öte, “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bir ulusal topluluk olarak var olmak”tı. Bu da ancak “ana dilde eğitim, öz yönetim ve PKK’nın silahsızlandırılması”yla olabilirdi.
Yeğen, AK Parti’nin bu talepler karşısında geri adım attığını, bu nedenle de “müesses nizam”la uzlaştığını söylüyor ki, ben burada kısmen farklı düşünüyorum.
Bence “müesses nizam” ile AK Parti arasında hâlâ şöyle bir fark var: Her ikisi de Türkiye’de “tek millet” olduğuna inansa da, birincisi, Kemalist paradigma uyarınca, bunun “mütecanis” (homojen) bir “Türk milleti” olduğunda ısrarlı.
Buna karşılık, AK Parti, içinde farklı “unsurlar” bulunan “milletimiz”den söz ediyor. Bu “milletimiz”in ortak “hars”ının Müslümanlık olduğu, bu formülün AK Parti’ye dindar Kürtler arasında önemli bir teveccüh de kazandırdığı da ortada.
Bu “milletimiz” formülünün köklerinin Osmanlı’da bulunduğunu, Milli Mücadele döneminde benimsenmiş ve “tutmuş” olduğunu da hemen belirtelim. 1921 Anayasası’nda hiç “Türk” kelimesi geçmemesi, sadece “Türkiye Devleti”nden bahsedilmesi, “millet”e de herhangi bir ad verilmemiş olması, boşuna değil.
‘Kürt-İslam sentezi’
Fakat 1921 yılında yaşamıyoruz. Aradan geçen onca yılda Kürt toplumu da “çağdaşlık”tan nasibini aldı. Dahası, yaşanan onca acı, ayrı bir “ulusal bilinç” yarattı. Sonuçta kendilerini Türkler’den apayrı bir “halk” olarak gören bir Kürt kitle çıktı ki, AK Parti’nin çoğulcu “milletimiz” vizyonu dahi onları tatmin etmiyor
Dahası, PKK ve BDP kadrolarını oluşturan bu milliyetçi Kürtler, son dönemde kendilerince akılcı bir strateji uygulayıp ortak “hars”ı oluşturan Müslümanlığı da bölmeye çalışıyor. Muhafazakar Kürtleri de yanlarına çekecek bir “Kürt-İslam sentezi” deniyorlar.
Bu tablonun özeti ise şu: Durumumuz hiç iç açıcı değil.
Tek umut verici işaret, CHP’nin Kürt sorununda Sezgin Tanrıkulu tarafından açıklanan yeni ve “özgürlükçü” tutumu. Eğer CHP bu çizgiyi seçimden sonra da korursa, bu, geçtiğimiz dönemde Kürt sorununda yapayalnız kalmış olan AK Parti’ye yeni bir “açılım” alanı yaratabilir.. Yoksa, muhtemelen, şiddet daha da tırmanacak ve analar ağlamaya devam edecektir.