‘Mahalle Baskısı’nı Dürüstçe Tartışalım
[27 Eylül 2010 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Tophane’deki çirkin saldırıdan bu yana neredeyse bir hafta geçti. Zarar gören galerilere ve yaralanan sanatseverlere geçmiş olsun.
Ancak saldırının hemen arkasından çizilen “şeriat kalkışması” tablosunun gerçeği yansıtmadığı da ortaya çıktı. Ben “Tophane uzmanı” değilim, ama son günlerde okuduklarımdan anlıyorum ki, meselenin özünde Frenkçe “gentrification” denen ve eski mahalleleri bir anda gözde ve pahalı hale getiren sosyo-ekonomik değişim yatıyor. Bir başka deyişle, ortada bir “sınıf gerilimi” var.
Bu gerilimin bir tarafının, yani Tophane’nin eski sakinlerinin, “dini hassasiyet” taşıdıkları da anlaşılıyor. Ancak bunun tek ve belirleyici unsur olmadığı da belli. Burası “Fatih Çarşamba” kıvamında bir yer değil ki... Zaten ismini açıklamadan Radikal’e konuşan bir saldırgan, “failler arasında içki içen arkadaşlarım da vardı” demiş. “İki yıl önce içkiye tövbe ettim, ama arada bir kaçamağımız oluyor, demleniyoruz” diye de eklemiş.
Zaten Türkiye’de şöyle bir “tip” vardır: Adam, “Ramazan’da nasıl oruç yersin ulan” diye birilerini tartaklar, Ramazan çıkınca rakı sofrasından kalkmaz. Kız kardeşine yan bakanın gözünü oyar, ama başka kızlara “laf atmakta” sakınca görmez.
“Küpeli” ve hatta “uzun saçlı” gençlere de, “bu ne zibilik” diye meydan dayağı çeker.
Buna “İslamcılık” diyorsanız, İslamcılık hakkında hiç bir şey bilmiyorsunuz demektir.
Eğer “bu adamlar İslamcı hükümetten destek alıyor ama” diyorsanız da, en iyi ihtimalle, kendinizi kandırıyorsuzdur.
Tophane’deki olaydan sonra bunu ciddi ciddi söyleyenler oldu. Bedri Baykam zaten “İkinci Madımak” diye uçmuştu; bazı köşe yazarları da “Akepe’den güç alıyorlar, referandumla cesaret buldular” diye yazdı.
Allah, Allah… Bırakın bu olayın “İslamcı eylem” olmayışını, gerçekten öyle bir nitelik taşıyan vahim Madımak Katliamı da “İslamcı hükümetten güç bularak” mı yapılmıştı sanki?
O zaman, yani Temmuz 1993’te, iktidarda kim vardı?
Erdal İnönü’nün de ortağı olduğu DYP-SHP koalisyonu!
“Polisin kasten geç geldiği” yönündeki komplovari iddialar da galiba zorlama. İstanbul Emniyet Müdürlüğü açıkladı: İhbar 20.24’te gelmiş, ilk ekip 20.26’da olay yerine varmış.
Zaten bir yere hışımla girip, üç-beş kişiye vurup sonra da çekip gitmek için kaç dakika gerekir ki?
İşin doğrusu şu: Tophane’deki çirkin olayın ne hükümetle ilgisi var, ne de (Alevi-Bektaşi Federasyonu başkanı Ali Balkız’ın akıllara ziyan ifadesiyle) “şeriat kurallarına göre kurtarılmış bölgeler yaratma çabası”yla
Ancak bu olayın Türkiye toplumundaki bir başka problemle çok ilgisi var: “Farklı kimliklere ve yaşam biçimlerine hoşgörü göstereme sorunu.”
Hiç bir toplumsal kesim kendini temize çıkarmasın; bu sorun her tarafta var: Kendi geleneklerini başkalarına dayatan bazı muhafazakârlarda olduğu gibi, “sıkmabaşlar İran’a” diyen laikperestlerde veya “Kürtler yayılmasın, lahmacun satılmasın” diyen Türk ırkçılarında da var.
Oysa laik kesim, “mahalle baskısı” kavramını son 3-4 yıldır sırf AK Parti’ye vurmak için kullanıyor. 2007’deki kapatma davası iddianamesinde bile geçiyordu bu laf. Bu yüzden de sanırım hükümet “psikolojik harekat” gibi algılıyor kavramı, “yok öyle bir şey” diyor.
Oysa baskılar var, ama her türlü “mahalle”de var. Her kesim bunu dürüstçe görüp öz eleştiri yapmadıkça da azalmayacak.
Son bir not: Mardin’deki Kasımiye Medresesi’nde defile yapılmasına verilen tepki, “mahalle baskısı” değil, makul bir “dini hassasiyet”ti. Valilik, “olacak bu iş” diye dayatmaktansa sivil toplum ile uzlaşı aramalıydı. Neyseki tatsız bir olay olmadı.