Bölgesel Özerklik ve ‘Kürt Bayrağı' Meselesi
[11 Ağustos 2010 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Diyarbakır belediye başkanı Osman Baydemir'in üzerinde “Kürt bayrağı” dalgalanacak bir “özerk Kürdistan bölgesi” istemesi, epey tepki çekti. Hükümet kanadından Cemil Çiçek, “organları yer değiştirmiş adam” gibi hiç hoş olmayan bir ifadeyle yüklendi. Tunceli savcılığı da Baydemir hakkında “soruşturma” başlattı.
Oysa, diğer bazı yorumcuların da belirttiği gibi, Baydemir aslında öyle korkunç bir şey demedi. Dahası, Türkiye'nin en büyük endişesi olan “bölücülük”ten farklı bir şey istedi.
Bunu görmek için “özerk yönetimler”e sahip başka ülkelere bir göz atmakta fayda var. Bir kaç yazı önce Britanya'dan söz etmiş, oradaki İngiltere, Galler ve İskoçya'nın kendilerine has bayraklarına atıfta bulunmuştum. Bu bölgelerde yerel parlamentolar ve “anadilde eğitim” de olduğunu eklemeliyim.
Bir diğer örnek ise “yarı federalizm”le yönetilen İspanya'dır. Burada da “Bask bölgesi” yahut “Katalonya” gibi özerk bölgeler vardır. Buralarda İspanya bayrağının yanında yerel bayraklar da dalgalanır. İspanya bu yüzden “bölünmüş” de değil, aksine ETA'nın “bölücü” terörünü marjinalize etmiştir.
Bu örneklere bakarak, “aynısı neden Türkiye'de de olmasın” demek, anlaşılır bir şey.
Fakat mesele “aaa, bak orada varmış, burada da yapalım” basitliğinde de değil.
'Türkiye'nin özel şartları'
Öncelikle görmek lazım ki, Türkiye'deki “etnik harita”, iç göç nedeniyle çok karışmış durumda. Dolayısıyla eğer bir “özerk Kürdistan bölgesi” olsa, Kürtlerin çoğu bunun dışında kalacak.
Buna karşılık, “yine de özerklik işe yarar, İstanbul'da yaşayan Kürt de Diyarbakır'daki bayrağı görüp gururlanır” denebilir. Bunun kendilerini ilk defa cumhuriyetin bir parçası gibi hissetmelerini sağlayacağı da öne sürülebilir.
Fakat bu durumda da iki önemli soru çıkar karşımıza:
Bir: PKK gibi totaliter bir yapının egemenliğindeki “özerklik” Kürtlere sahiden özgürlük mü getirecek?
İki: Böyle radikal bir değişim karşısında Türk çoğunluk ne hissedecek, Türk milliyetçileri ne tepki verecek?
Konu sadece Kürtçe konuşma, yayın veya eğitim özgürlüğü olduğunda, ben çoğunluğun ne dediğine bakmadan bunları savunurum. Savunuyorum da. Çünkü bunlar “birey hak ve özgürlükleri”dir ve kimse tarafından meşru biçimde çiğnenemezler.
Fakat bir ülkenin üniter mi, federal mi yahut yarı-federal mi olacağının birey hak ve özgürlükleriyle doğrudan bir ilgisi yoktur. Bu siyasi modeller tarihsel şartlarla gelişir. Uygulanması için toplumun çoğunluğu tarafından benimsenmesi şarttır. Onun için de önce demokratik bir ortamda tartışılması gerekir.
PKK şiddeti bırakmalı
Bu da bizi meselenin en can alıcı noktasına getiriyor: Meselenin tartışılması ve anlaşılması. Çünkü onca insanın dilinde tüy bitmiş olmasına rağmen, Kürtlerin yakın geçmişte nasıl bir “travma” yaşadığı toplumun çoğunluğu tarafından kavranamıyor. Cumhuriyet'in 80 yıldır çoğumuzun zihnine attığı “tektipçi” format da, Türk'ten ayrı ve onunla eşit bir Kürt kimliğinin kabulünü imkansız kılıyor.
Kürt milliyetçileri ise PKK'nın Türk toplumuna ne kadar acı yaşattığını görmüyor, “empati”den tümüyle yoksun bir biçimde kendi dar ideolojik dünyalarından konuşuyorlar sürekli.
Bölgesel özerklik gibi “siyasi çözüm” projelerinin tartışılabilmesi için önce bu zihinsel uçurumların biraz kapanması lazım.
Ve tabii bir de PKK'nın şiddeti sadece “Ramazan münasebetiyle” değil kalıcı olarak bırakması.