Müslüman Aydının Liberalizmle İmtihanı
[7 Nisan 2010 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Zaman gazetesinin iki değerli yazarı, son dönemdeki yazılarında sık sık liberalizm eleştirisi yapıyor. Bunları önemsiyor, ilgi ve saygıyla okuyorum. Ancak bazen biraz yanlış bir zeminde ilerdediklerini de düşünüyorum.
Aslında genel olarak bu “İslam ve siyasi ideolojiler” meselesini önce doğru bir zemine oturtmak gerekiyor ki, boşa nefes tüketmeyelim.
Bu konuda Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu'nun iki gün önce Star'da Fadime Özkan'a söylediklerine katılıyorum:
“İslam dinini bir siyasi rejim, iktisadi paket olarak algılamak, demokrasiyle, krallıkla, sosyalizm ya da kapitalizmle kıyaslamak fevkalade yanlıştır.”
Kuşkusuz öyle. Çünkü İslam “çağlar üstü”dür, oysa ideolojiler gelir ve geçer. O nedenle “İslam aslında sosyalisttir” demek ne kadar yanlışsa “İslam aslında liberaldir” demek de o denli yanlıştır.
Ancak bu gerçek, “bu devrin Müslümanları için hangi siyasi sistem ve ideoloji daha hayırlıdır” sorusunu ortadan kaldırmıyor.
Buna “tabii ki İslam'ın kendisi!” cevabını vermek ise, bir yanılgıdan ibaret. Çünkü İslam'ın temel kaynaklarında ne bir siyasi sistem, ne de bir ideoloji tarifi var. Müslüman alimlerin geçmişte kurdukları siyaset teorileri de kendi devirlerinin şartlarıyla sınırlı.
İçinde yaşadığımız modern devrin şartları ise, geçmiş devirlerden çok farklı. En büyük fark, adına “modern devlet” dediğimiz dev siyasi organizasyon. Bu devlet, eski çağlarda hiç görülmemiş şeyler yapıyor: Her vatandaşı tek tek “eğitiyor”, askere alıyor, vergilendiriyor, başına polis dikiyor, gözetliyor, cezalandırıyor, vesaire.
Özgürlük fikri geçmiş çağlarda da var idiyse de, liberalizmin modern çağda ortaya çıkmasının sebebi, işte bu “modern devlet”in özgürlüğü tehdit edici yapısıdır. Liberal düşünürler bu tehlikeye karşı “sınırlı devlet” ilkesini savunmuş, siyasi gücün “birey hak ve özgürlükleri”ni çiğnemesine karşı çıkmışlardır.
Bu hak ve özgürlükler içinde de “din özgürlüğü” büyük önem taşır. Hatta Amerikalılar buna bazen “first freedom” (ilk veya öncelikli özgürlük) derler.
Ben bu yüzden liberalizmin çağımız Müslümanları için hiç de fena bir fikir olmadığı kanısındayım.
Zaman gazetesinin sözünü ettiğim iki değerli yazarının eleştirilerinde ise liberalizme dair yanlış anlamalar görüyorum.
Örneğin liberalizmin temelinde “Newton'un varlık görüşü ve pozitivizm” yattığı ileri sürülüyor ki, alakası yok. Kendine böylesi “bilimsel” dayanaklar vehmeden ideoloji Marksizm'dir. (Bizde de Kemalizm aynı kafadadır.) Liberaller ise, aksine, karşı çıkmıştır tüm bu “bilimsel ideoloji” iddialarına.
Aynı şekilde liberalizmin “nefsanî özgürlükleri ve çıkarları, nefsanî arzuların tatminini öne çıkardığı” eleştirisi de pek yerinde değil. Bunu yapan liberaller vardır kuşkusuz, ama onlar liberalizmin yanında bir de “hedonist” (hazcı) oldukları için öyle yapıyorlar. Buna karşın hem liberal hem de dindar ve hatta mutaasıp dahi olabilirsiniz.
Ve mesela dindar bir Katolik olan İngiliz liberal teorisyen Lord Acton gibi diyebilirsiniz:
“Özgürlük, canımız ne isterse onu yapma gücü değil, (ahlaken) yapmakla yükümlü olduğumuzu yapabilme hakkıdır.”
Sanırım liberalizme karşı çıkan Müslüman aydınların ıskaladığı nokta şu: Liberalizmin “devlet ahlak dayatamaz” diyor olması, “ahlak önemsizdir” demek değil. Liberalizm, sadece bu önemli meselenin bireylerin ve onların gönüllü olarak oluşturduğu sivil toplumun işi olduğunu savunuyor.
Dolayısıyla meseleyi aslında şu soru üzerinden tartışmak lazım:
Müslümanların dini ve ahlaki idealleri için bir devlet gücüne ihtiyacı var mı?