Hiç Kimse Vatan Haini Değildir
[16 Aralık 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
CHP lideri Baykal, demokratik açılım sebebiyle hükümeti “ihanet”le suçladı ve suçlamaya devam ediyor. MHP lideri Bahçeli zaten epeydir aynı telden çalıyor. Buna karşılık hükümet saflarından da “asıl hain sizsiniz” gibi cevaplar duyuluyor.
Bu “siyaset dili” yeni bir şey de değil. Türkiye on yıllardır birbirini “vatan haini” ilan eden adamlarla dolu.
Hem de bu ağır suçlama, en mütevazi “açılımlar” karşısında bile ortaya çıkabiliyor. TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu geçenlerde bu konuda samimi bir öz eleştiride bulundu. Sırf ekonomiyi dışa açma politikası nedeniyle merhum Turgut Özal'ı ilk başta “vatan haini” sandığını anlatarak şöyle dedi:
“Bir adam geldi. Dedi ki, 'dünyaya açılın, ticaret yapın.' Başta, 'bu adam vatan haini midir, nedir?' dedik. Elimizde bir Murat 124 marka araba üretimi vardı. Onu mu dışarıya satacaktık... Ne diyordu bu adam. Ama rahmetli (Özal) bizden daha iyi düşünüyormuş. Dışa açılmayla beraber öyle bir gelişme kaydettik ki, bugün Avrupa'da satılan her 3 televizyondan biri Türk malı..”
Dikkat edelim: Kapalı ekonomi içinde yetişmiş zihinlerin dışa açılmaktan korkması biraz anlaşılır bir şey. Fakat Hisarcıklıoğlu sadece dışa açılmaktan korkmamış, bu siyaseti savunan Özal'ın “vatan haini” olduğundan şüphelenmiş!
İşte, sorunun özü burada. Türkiye'deki yaygın siyasi zihniyet, farklı düşünenlerin o düşüncelerde samimi olabileceğini kabul edemiyor. Çoğu insan, kendisine belletilen ideolojinin mutlak doğruluğuna iman ettiği için, farklı düşünenlerin en iyi ihtimalle “aldatılmış”, daha yüksek ihtimalle de “satılmış” olduğunu düşünüyor.
‘Dahili ve harici bedhahlar'
Bu siyasi zihniyeti nereden edindiğimiz sorusuna gelince, sanırım diğer pek çok “Cumhuriyet kazanımı” gibi bunu da en başta sevgili Atamız'a borçluyuz. Rahmetli, mâlum, iktidarını serbest seçimlere girerek değil siyasi rakiplerini tasfiye ederek kurmuştu. Bu tasfiye sırasında da söz konusu rakipleri, örneğin muhafazakar/liberal çizgideki Terakkiperver Fırka yöneticilerini “en hain dimağlar” olmakla suçladı. Dahası, “dahili ve harici bedhahlar”, “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olanlar” gibi kavramlar üretti ki, bunlar geçtiğimiz yetmiş yıl boyunca tüm Cumhuriyet çocuklarının beynine özenle kazındı.
Bugün de “vatana ihanet” söyleminin, hemen her kesimde görülse de, en çok Kemalistlerce kullanılması bir tesadüf olmasa gerek.
Gerçekte ise bence hemen hiç kimse “vatan haini” değildir. Öyle tipler belki binde bir çıkar, ama insanların ezici çoğunluğu nasıl ailesini, mahallesini, köyünü seviyorsa ülkesini de sever. Tabii bir durumdur bu. (Onun için aslında bence “vatanseverlik” öyle çok yüksek bir meziyet de sayılmaz.)
Türkiye'deki farklı siyasi çizgilerin hiç biri de “vatan haini” değildir. Sadece vatanın selametini farklı yerlerde görmektedirler. Bu açıdan ben bana en uzak siyasi figürlerin, hatta Ergenekoncuların ve darbecilerin dahi vatanseverliğinden kuşku duymuyorum.
O şahsiyetlerin sorunu, kanımca, resmi ideolojiden ve “devletin yüksek menfaatleri”nden başka bir siyasi değere sahip olmamaları. Adaleti, hürriyeti, insan haklarını ve “mazlumların ahı”nı ya pek umursamıyor, ya da kolaylıkla feda edilebilir görüyorlar. Bu yüzden de vatanseverliklerinden pek bir hayır gelmiyor.
Keşke bu bitmek tükenmek bilmeyen “ihanet” saçmalığını aşabilsek de, bu “değerler” meselesini biraz konuşabilsek...