Din Mi Elden Gidiyor, Gelenek Mi?
[28 Aralık 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Zaman gazetesi köşe yazarlarından Ali Ünal, geçen hafta önemli bir yazı yazdı. “En Büyük Tuzak” başlıklı makalesinde, giderek “muhafazakârlaştığı” sanılan Türkiye'nin, aslında giderek sekülerleştiğini, yani dinden uzaklaştığını savundu.
Sayın Ünal'a göre AK Parti devrinde dindarlık artmamış, aksine 80'li ve 90'lı yıllara nazaran zayıflamıştı. Mesela eskiden “televizyon yayınları daha mazbuttu”. Veya:
“Aile yapısı çok daha sağlamdı ve ‘ma'ruf'a dayalı gelenekler, hâkimiyetini büyük ölçüde koruyordu. Başka ‘millet'lere ait âdet ve uygulamaların hiçbirine itibar edilmiyordu.”
Fakat, Sayın Ünal'a göre, son on yılda bu geleneksel değerler erozyona uğradı, Batılıların gayrı-İslami adetleri ve seküler hayat tarzları Türkiye toplumuna daha çok sızdı.
Bu teşhise büyük ölçüde katılıyorum. Fakat sanırım hem söz konusu “sekülerleşme” sürecinin analizinde hem de aranması gerektiğini düşündüğüm “çözüm”de ayrışacağım.
Önce şunu belirteyim: Sayın Ünal'ın Türkiye örneğinde anlattığı olay, aslında küreseldir. Seküler modernitenin renkli dünyası sadece bizde değil her toplumda gelenekleri aşındırıyor, hatta yok ediyor. Geleneklerle örülmüş olan dini pratik ve değerler de bundan fazlasıyla nasibini alıyor.
Buna karşı dindarların izleyebileceği iki temel yol var. Birincisi bir “savunma hattı” kurmak ve seküler modernitenin “kültürel emperyalizm”ini olabildiğince “dışarıda” tutmaya çalışmak. Bu işin en otoriter şekli, çanak antenleri yasaklayan yahut interneti sıkı sıkıya kontrol eden İran ve Suudi Arabistan gibi rejimlerde var.
Muhafazakârlığın açmazı
Daha ılımlı olan “muhafazakâr çözüm” ise, “savunma hattı”nı kültürel düzeyde kurmaya çalışıyor. Amaç, “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmasını” engellemek. Dahası, seküler dünyanın yaşam biçimine karşı, geleneğe dayalı alternatifler kurmak. Mesela Hollywood'un “romantik komedi”leri karşı, Hacivat-Karagöz oyunlarını diriltmek.
Tüm toplumu sekülerize etme hedefindeki “laik fundamentalistler” bu “muhafazâkar çözüm”den nefret ediyor ve onu olabildiğince bastırmak istiyorlar. Oysa tabii açık bir toplumda her şeye olduğu gibi buna da yer var. Ben de bu hakkı sürekli savunuyorum.
Savunuyorum savunmasına da, “muhafazâkar çözüm”ün aslında çok da iyi bir çözüm olmadığı kanısındayım. Çünkü modernitenin ilerleyişi karşısında geleneklerin “elden gitmesi” kaçınılmaz gibi gözüküyor. Ve siz dini sadece gelenek üzerinden ayakta tutmaya çalıştığınızda, sürekli gerilemeye mahkum bir “savunma hattı” kurmuş oluyorsunuz.
Peki diğer çözüm ne?
Diğer çözüm, modern dünyaya karşı “savunma hattı” kurmak yerine, onun içine girip Müslümanlığın değerlerini orada yeniden üretmek.
Bir örnek vereyim. Diyelim yaşadığınız şehirde bir “modern sanat müzesi” açılıyor ve içindeki eserlerde nihilizmden serbest cinselliğe kadar her türlü gayr-ı İslami tema empoze ediliyor. Sizin alternatifiniz nedir? Sadece “bizim gençler de müzesiz kalmasın” diye bir “ebru sanatı sergisi” açmak mı?
Yoksa acaba siz de bir modern sanat sergisi açabilir ve içinde İslami temalar işleyebilir misiniz? Sizinki, “ötekiler”inki kadar sofistike olabilir mi? Hatta bu iş onlardan daha önce bile aklınıza gelebilir mi?
Peki ya roman, tiyatro, sinema, müzik gibi alanlarda nasılsınız? Ürettiklerinizin kalitesi, “mahalleyi” aşıp, “ötekiler”in de aklına ve kalbine hitap edebiliyor mu?
Bence asıl mesele bu.