‘Kemalist Türkiye'yi Tanıyalım
[4 Kasım 2009 tarihli Star gazetesinde yayınlandı]
Ülkemizin, en son bir “ıslak imza” ile yeniden karşımıza dikilen kadim sorununu herkes biliyor: Başta TSK olmak üzere “Kemalist” kurumların ve çevrelerin yıldızı, demokrasiyle bir türlü barışmıyor.
Peki acaba neden?
Bu soruya ışık tutan önemli bir panel, üç hafta önce, ARI Grubu tarafından Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenmişti, yazmaya ancak fırsat bulabiliyorum. “Türkiye'de Sekülarizasyon ve Modernizasyon” başlıklı toplantının ana konuşmacısı, Hollandalı tarihçi Prof. Dr. Eric Jan Zürcher idi. Türkiye'nin yakın geçmişi konusunda dünyaca ünlü bir uzman olan Zürcher, “Kemalist modernleşme”nin nasıl bir şey olduğuna dair epey ezber bozucu bir sunum yaptı.
Sunumun merkezinde ise “yorum” değil, somut veriler vardı. Zürcher, Kemalist rejimin 1934-41 yılları arasında, kendi hedef ve ideallerini Batılılara anlatmak için yayınladığı “La Turquie Kemaliste” adlı propanda dergisinin “içerik analizi”ni yaptı. Fransızca yayınlanan, çok az sayıda Almanca ve İngilizce makale de içeren, ve nedense bugün Türkiye'de hemen hiç bilmediğimiz bu dergi, çok enteresandı:
- Derginin kapakları, kaslı kollarıyla çalışan, dev sanayi tesislerini evirip-çeviren, hep aynı mutlu ve kararlı yüz ifadesiyle “hedefe koşan” insan figürleri ile süslüydü. Zürcher, fotoğrafları gören herkesin hemen fark ettiği gerçeğin altını çizdi: Tüm bunlar, aynı yıllarda Sovyetler Birliği'nde hüküm süren “sosyalist realizm”e şaşırtıcı derecede benziyordu.
- La Turquie Kemaliste'in sayfalarında, Ankara'da yeni inşa edilen anıtların, heykellerin ve meydanların boş, insansız ve soğuk fotoğrafları da vardı. Zürcher, bu trendin de o dönemde Mussolini İtalyası'nda kullanılan “faşist sanat”ın bir kopyası olduğunu belirtti.
- Dergide dine dair tek bir atıf dahi olmadığı gibi, Türkiye halkının çoğunluğunun Müslüman olduğunu çağrıştıracak hiç bir unsur (örneğin bir cami fotoğrafı) yoktu. Dergideki tek Arapça kökenli kelime olan “Kemalist” ise, bir dönem “Kamalist”e çevrilmişti. Çünkü, bilindiği gibi, “Mustafa” isminden zaten hoşlanmayan Atatürk, Arapça “Kemal” kelimesinin yerine de bir süre “Kamal” diye “öz Türkçe” bir alternatif kullanmıştı.
- Dergide kullanılan çok sayıda fotoğrafın tek birinde bile doğal bir “toplum manzarası” yoktu. Az sayıdaki insan fotoğrafının istisnasız hepsinde, kameraya özel poz vermiş mankenler vardı. Elinde tırmığı ile gülümseyerek gökyüzüne bakan bir köylü, kask ve uçuş gözlüğü ile poz veren bir kadın pilot, veya İngiliz asilzadelerine benzer kıyafetler içinde neşeyle tenis maçı izleyen “çağdaş” Türkler gibi...
Kısacası “Kemalist Türkiye”de “toplum” yoktu. Sadece devletin ideallerine göre poz verdirilmiş “konu mankenleri” vardı.
Tüm bunların belirli bir siyasi zihniyeti yansıttığını söyleyen Zürcher, Kemalizmin “idealist ama otoriter, modernleşmeci ama tektipçi” olduğunu vurguladı. 1930'lar dünyasında “anlaşılabilir” olan bu ideolojinin 2000'ler Türkiyesi'ne yol gösteremeyeceğini de ekledi.
İşte, demokrasiye bir türlü ısınamayan “uyanık bekçi”lerimizin temel sorunu, 1930'lar dünyasında kalmış olması gereken bu ideolojiyi, bir “revizyon” ihtiyacı bile duymadan, bugün hala “resmi ideoloji” olarak hepimize dayatmaları.
Bu işi “ilericilik” adına yaptıklarına inanmaları ise, işin en traji-komik yanı...